23 Temmuz 2009 Perşembe
bütün çıkmaz sokaklar yeni bir yön gösterir.
BAKTIĞIN YERİ DEĞİŞTİRESİN DİYE BİR DENEME...LÜTFEN 1 DEN BAŞLAYARAK OKUYUN YAVAŞ YAVAŞ UMUDA YÜKSELİN...FOTOĞRAFLAR İNGİLTERE'DEN...
13-kalbinin anahtarı da umutta!
12-dünya bir karnaval kadar renklidir ,unutma!
11-bir martının özgürlüğe süzülüşü ne anımsatıyor sana?
10-bir çocuğun gözleriyle bak hayata...
9-işte kıyıdasın,ışığın dansını izle dalgalarla...
8-farklı cephelerden bak hayata...çıkış yolları nasıl da arttı baksana...
7-kitap oku,kütüphanelerde kendine yatır zamanını...
6-bakışını bir yere sabitleyip tek yönüyle görme olayları...
5-başına dikkat et,fazla diklenme...
4-huzuru izliyorsun...
3- kaybolmak istiyorsun...
2- kaçmak istiyorsun uzaklara...
1- şehrin karmaşası yoruyor insanı...
13-kalbinin anahtarı da umutta!
12-dünya bir karnaval kadar renklidir ,unutma!
11-bir martının özgürlüğe süzülüşü ne anımsatıyor sana?
10-bir çocuğun gözleriyle bak hayata...
9-işte kıyıdasın,ışığın dansını izle dalgalarla...
8-farklı cephelerden bak hayata...çıkış yolları nasıl da arttı baksana...
7-kitap oku,kütüphanelerde kendine yatır zamanını...
6-bakışını bir yere sabitleyip tek yönüyle görme olayları...
5-başına dikkat et,fazla diklenme...
4-huzuru izliyorsun...
3- kaybolmak istiyorsun...
2- kaçmak istiyorsun uzaklara...
1- şehrin karmaşası yoruyor insanı...
22 Temmuz 2009 Çarşamba
BELALAR ÜZERİNİZE ÜZERİNİZE GELDİĞİNDE...
“ Sorunlar insanlara verilmiş hediyelerdir. Bazıları bu hediyelerin altında ezilirken, bazıları bu hediye paketlerini açar ve içindeki ödülü alırlar. Ancak çok az kişi bir sorunu bir hediye gibi görecek sıra dışı bakış açısına sahiptir.” (Melih Arat)
SABRA GİDEN YOLDA SESLİ DÜŞÜNME DENEMELERİ…
Dost, yanında sesli düşünebildiğin kimsedir.Bu söz kime aitti hatırlamıyorum ama çok da doğru olduğunu düşünüyorum.Lakin böylesi dostlar bulmanın da zor olduğu ortada.Mevlana,”Dost altın gibidir.Bela da ateşe benzer.Halis altın,ateş içinde saf bir hale gelir.” diyor.
Belalar bazen üzerimize üzerimize gelip kolumuzu kanadımızı kırdığında, uçmayı unuturuz kendi başımıza.Dostlar bize yeniden havalanacak cesareti verirler varlıklarıyla.
Ne de azdır böylesi dostların sayısı çağımızda.Herkesin herkesi rakip bellediği bir zamanda gerçek dostlarla karşılaşamamak da beladır aslında.
Ahdine sadık insanlar da vardır aramızda.Yeryüzünde dolaşırken kainat kitabını okuya okuya , içlerindeki engin denizin berraklığını koruyarak ab-ı hayatı sunarlar ruhlarımıza,yol gösterirler insanlara,varlıkları ve yazdıklarıyla.
Yerinde duranlar vardır bir de, değişime ,gelişime kapalı olanlar.Yeni yerler görüp yeni insanlarla tanışmaz, şevklerini yitirerek bıkkınlıkla bakarlar etrafa.
Küçücük bir su birikintisi halinde durduğu yerde bulanırlar,hayatın kiri pası siner üstlerine,içlerindeki denizin varlığından habersiz yaşayıp giderler bir kısır döngüde.
Dünya öyle bir yerdir ki,bir üzüm tanesi yedirse bin tokat vurur insana.
İnanın gülmeye korkuyorum bazen, hemen ardından gözyaşı geliyor
Bu herkes de hep böyle midir bilmiyorum.Ama herkesin imtihanı da nefsinin seviyesine göre geliyor.Bazen zorluklar hiç peşimizi bırakmıyor.
çoğu zaman yıldırıyor bizi,yoruyor yüreğimizi.
Bir de omuzunda ağlayabileceğiniz bir dosttan yoksunsanız gecelerde ,iç içe geçmiş karanlıklarda, ışıksız odalara hapsoluyorsunuz umutsuzlukla .
Böylesi durumlarda çok kaygı çekme diyorum kendime mukadder olan olur, ama, sözleri dilden kalbe indirmek ne de zor
Çoğu zaman gözümden düşen yaşlar eşlik ediyor çaresizliğime.Aczimi hatırlatıyor belalar .”Çok ağlayın”,diyor Mevlana.”Ağlayın da yaratıcı Rabb’inin ihsan sütü aksın.”
Neyse ki,böylesi durumlarda ,yürek dostum yetişiyor imdada,” abdiyet, celal iledir
celal perde kullanır
perdenin gerisine bak,
ben göremiyorum ama gözüm hep orada” diyor ve ekliyor “üzülmeyin
Allah dünyayı (parayı) isteyene, ilmi istediğine verirmiş
ilimden kasıt Allah'ın rızık olarak verdiği aşktır
Rububiyet tecellisi ise celal ile olur,bunlar perdedir
Üzülmeyin.
Cenab-ı Hakk rızkınıza karışan şeyleri belalarla temizler
şükür deyin,üzülme yok
şükür sadece,gerisi boş”
İçime serin sular serpiliyor bu satırları okudukça.
İnanıyorum ki, her şey güzeldir,güzel yaratılmıştır,ya kendisi ya sonuçlarıyla.Bize de güzellikler bırakacaktır giderken ama,
sadece şimdilik göremiyorum uzağı.Benim görememem güzelliğin olmadığı anlamına gelmez ki!
Zaten gözlerimiz gerçeklerden ne kadar haberdar ?
Belalar üzerimize üzerimize geldiğinde miyoplaşıyoruz galiba
Belki bunun arkasından bir rahmet esintisi gelecek, umutlu olmak istiyorum ,musibetin içinde bir nimet mündemiçmiş ,yani dürülüp sarılan,içine yerleştirilen bir nimet varmış musibette, onu görmek için bakıyorum ama nafile...gözlerim hala perdeli hakikate.
Duaya ihtiyacım var ,içimin sesini kelimelere bürüyüp kapının eşiğinde beklemeye ,sabretmeye…”Sabır,genişliğin ,ferahlığın anahtarıdır” diyor ya Mevlana.Sabrı dağıtmadan düne ,yarına,an için kullanmalı ki ,yetsin daima.
Bazen böyle zamanlarda anlattıklarımızı, kalbimizi yarıp bakamadıklarından olsa gerek bazıları,musibete karşı şikayet olarak algılar.Ruhumuzun iç ceplerini dosta sunmak, sabra giden yolda sesli düşünme denemeleri yapmaktan ibarettir oysa konuşmalarımız.
Nasipten öte yol yok demiş atalarımız,bazen bazı şeyler, olmayınca olmuyor sebepler tüketilse de olmuyor…” Allah size güzellik yapmış
Şükredin”, diyor dostum.”Herşey O'ndan geliyor O'na dönüyor
O, Kendinde Kendi Kendine işliyor, yapıyor bozuyor tekrar yapıyor”
Hasbunallahu venimel vekil elimizden tutuyor,vekilin O ise gerek var mı endişeye diyor.
La havle vela kuvvete illa billah yetişiyor diğer yandan imdada,kuvvet O’nun ,hayırlısını dile diyor,nasılsa kader adalet ediyor .
Bu güçle kalkıyorum miskince yığıldığım koltuktan, zaman kısıtlı ,belalar çeşitli, bir tanesi üzerinde bu kadar durursak hayat neye yeter değil mi? diyorum kendime.
Şimdi ibadet zamanı,diyorum.İbadet de iki çeşit ya,menfi ve müsbet. Müsbet herkesçe malum .Menfi olan da hastalıklar ve musibetlermiş, sabredersen hepsi ibadet yerine geçermiş.İşte burada sorunların hediye olduğu inancıyla bakmalı olaylara.
İyi ki kitaplar var ,kelimelerden iplerini atıp çekip çıkarıyorlar bizi düştüğümüz kuyulardan.
İyi ki dostlar var,ruhumuzdaki yaralara merhem oluyor,yeniden uçabileceğimizi anlatıyorlar.
Dostum,”Yarın ne yapacağınızı düşünerek değil,Allah’ın size ne yapacağını düşünerek uyuyun” diyen Efendimiz'i(sav) dinlemeli diyor.Her şey O’nun elinde ,O’na teslim ol,eşyayı teslim al diye ekliyor.
Üzülmemek lazım doğru,kazanma kuşağında kaybetmeğe sürükler yoksa bu hal.
“Ne varlığa sevinirem ne yokluğa üzülürem bana seni gerek seni “ dediğinde yüreğimiz ,benlik mağaramızın önündeki taş kalkacak ve yollar göğe doğru uzanacak.
Böylesi bir yolculuğu yaşayabilmek duasıyla…
HANDAN GÜLER
20 Temmuz 2009 Pazartesi
yüreği olan konuşsun...
SON DEMİNDE KAYNAYASIN…
“Herşey sahte bir çizgiymiş
Bense orda kalakaldım
Ah yaza yaza ben soldum”
işte burada takıldım ,ilk kez bu şarkıyı dinlediğimde.
Herşey sahte bir çizgiymiş…İçinde olduğunu sandığın bir çember var etrafında ve birden bunun sahteliği ile yüzleşiyor,yalnızlığını fark ediyorsun,aldanmışlığını.
O ses duyuluyor, içindeki o kristal,hani ışığa her tutuşunda ,her kesiğinde,seni hapseden başka bir resmin olduğu o kristal tuz buz oluyor önce.
Her parçası ayrı bir yara açıyor gönlünde.
Her yaradan ayrı ayrı akıyor kanın,umutlarınla beraber.
Kan kaybın arttıkça ,
“Yandım sende yanasın
Aşkım aşklarından bulasın
Yüreğinin götürdüğü yerlerde
Son deminde kaynayasın
Ah kandım bir hayırsıza aldandım
Yüreğinin götürdüğü yerlerde
Tek başına ağlayasın”diye feryat ediyorsun.
Ne kadar da çok seviyorsun.
İşte burada da net değil kafam,sen onu mu seviyorsun,kendini mi
Seni senin kadar sevmediği için mi ah ediyorsun,aşkınız sandığın yanılsamayı fark ettirdiği için mi kızıyorsun,seni mutsuz ettiği için mi?
Peki,”Bir tek dileğim var ,mutlu ol yeter”,diyen kendinden geçip sevdiğinin mutluluğunu mu istiyor yoksa bu da maskelenmiş bir yüreğin kendini avutma cümlesi mi?
“O gözlerime baktığında
Hiç gördün mü nefretimi
Seni seviyorken düşman ettin
Kendine yandın aldandın(kendine kanan da benliğinin kurbanı değil mi? o da kendini seviyor öyleyse ,aşk nerde peki?)
Beni de yaktın
Ah ,sende yanasın
Aşkım ,aşklarından bulasın
Yüreğinin götürdüğü yerlerde
Tek başına ağlayasın
Ah kandım bir hayırsıza aldandım
Yüreğinin götürdüğü yerlerde
Son deminde kaynayasın”
Bu sözler daha bir samimi ,insani değil mi,gerçek iç dökü bu mudur?
Yoksa burada insan kendini mi yüceltmektedir,benim gibi birini mutlu etmedin, sen de olma demek insanın hakkı mıdır?
Her şeye rağmen onun mutluluğunu istemek erdem midir?Yoksa bir tefessüh hali mi?
Sahi, sevdiğinize başkasıyla da olsa mutlu ol diyebileniniz var mı?
Lütfen ama, dürüst olun,bir başkasıyla olan resmini getirin gözünüzün önüne .
Evet, cevapları görelim lütfen,bir tek dileğim var mutlu ol yeter mi diyorsunuz,
yoksa Yusuf güney mi haklı şarkısında “Yüreğinin götürdüğü yerlerde
Son deminde kaynayasın” mı diyor yüreğiniz,ya diliniz yüreğinden geçenleri dökecek kadar samimi sizinle?
Yoksa köşe kapmaca mı oynuyor gerçeklerle?
“Ya benimsin ,ya toprağın “cılar da var tabi alemde.
“Hep dost kalalım” diyen hayalperestler de.
Sahi hangi gruptansınız siz,hangisi erdem hangisi yanılgı?
Peki bu nasıl bir yanılgı ki,bunca insan bunca zamandır yeryüzünde bu yanılsamanın yangınıyla yitip gitmekte,kimi mezarda,kimi hapishanelerde, kimi bilmem hangi hastanenin soğuk ve kimsesiz koridorlarında.
Belki bir o kadarı da, yarım yamalak kalmış ruhuna geçirdiği maskelerle , yüreğindeki çivileri yenileriyle sökme telaşında,aldanmışlıkta,aramızda dolaşmakta.
Sahi “oyun ve eğlencenden” ibaret olan bu hayatımız zaten bir yanılsama değil mi?
“Bir çağ yangını” değil mi hepimizi yakan,
“önümde koca bir yangın var ,içimde evladım yanıyor “diyen yüce insan,himmet etmez misin evlatlarına .
Rabb’im, söndür içimizin yangınlarını,yeniden yeşillendir umutları.
Ve artık baharı sun yüreklerimize ,tek bir mevsimde devam etsin hayatımız,hep taze,rehavetsiz,güneşli ve tabi her daim muhabbet’li.
HANDAN GÜLER
19 Temmuz 2009 Pazar
özledim...
YALNIZLIK ÇİÇEĞİ
Özledim geceyi,sessizliği,seni…
Dilimde şairin dizeleri…
”Yine seni özlemek birikti bir dağ gibi,
Ve yürüdü ,yürüdü üstüme ,altına aldı beni…”
Orada duruyordun işte,çok yakında,açtığın pencereden kalbime bakıyordun
Gülümsüyor,ruhuma dokunuyordun…
Üzerindeki tozdan ,pastan arınan gönlüm iç ceplerini göstermekten çekinmiyordu sana.
Anlattıkça anlatıyordum,anladıkça susuyordun…
Elimi uzattıkça kayboluyordun…
Yakınlığının içine gizlenmiş bir uzaklığın vardı,
Yıldızlar gibiydin,ışığınla yanı başımda,varlığınla bilmem kaç ışık yılı uzakta…
Dalgaların kıyıdaki taşları kumun kuşatıcılığından kurtarması gibi,gelişin yıkıyordu , içimin ah iklimlerinde kirlenen kelimelerini
Gidişin…Ateşe veriyordu ruhumun gemilerini…
Ve bende hep bu yap-boz hali…
Özledim seni,sessizliği,geceyi…
Özlediğim ,neydi sahi?
Öz’üme doğru bir iştiyak mıydı içimin gelgitleri.
Acaba sen de özledin mi hiç beni?
Engin bir deniz ,bağrındaki alüvyonlu toprakları iştiyakla kendine taşıyan küçücük bir nehri özler mi?
Farkeder mi,suyunun rengini?
Ayırdedebiir mi sesini?
Özledim geceyi,seni,sessizliği…
Özlediğim neydi sahi?
Öz’üme doğru bir iştiyak mıydı ,ruhumun kimseyle kanmayan halleri?
Yoksa dostluk sandığımız ,sadece,geceleri açan “bir yalnızlık çiçeği” mi?
HANDAN GÜLER
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)