28 Şubat 2010 Pazar

CAN YÜCEL 'DEN İYİ BİR ŞİİR ...SENİNLE OLMANIN EN GÜZEL YANI



SENİNLE OLMANIN EN GÜZEL YANI

Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?

 Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.


 Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?

 ''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.


 Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?

 Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...


 Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?

 Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.


 Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?

 Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.


 Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?

 Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.


 Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?

 Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.


 Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?

 Nereden bileceksin?

 Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.


 Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.


 Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..


 Ama sen hiç benimle olmadın ki...
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...


 Can YÜCEL



Can Yücel - Seninle Olmanin En Güzel Yani Ne Biliyor musun ?

26 Şubat 2010 Cuma

Sinemaseverler için iki güzel program önerisi ALTIN AYI SAHİBİ BAL FİLMİNİN KONU EDİLECEĞİ DÜŞÜNE TAŞINA ve FİLM ŞERİDİ

1-Bu akşam 23 :30 'da TVNET'TE DÜŞÜNE TAŞINA PROGRAMINDA YUSUF KAPLAN'IN KONUĞU ALTIN AYI ÖDÜLLÜ BAL FİLMİNİN YÖNETMENİ SEMİH KAPLANOĞLU


2-Yarın akşam 21: 45'te TVNET'TE FİLM ŞERİDİ programında PSİYATRİST MUSTAFA ULUSOY'un konuğu yazar-düşünür SADIK YALSIZUÇANLAR 

İyi seyirler...

GÜZEL AŞIK CEVRİMİZİ ÇEKEMEZSİN DEMEDİM Mİ! BU BİR DEMDİR GELİR GEÇER DUYAMAZSIN DEMEDİM Mİ! (BURAK KUT YORUMUYLA)




PİR SULTAN ABDAL'IN DİLİNDEN

güzel aşık cevrimizi

çekemezsin demedim mi

bu bir rıza lokmasıdır

yiyemezsin demedim mi

demedim mi demedim mi

gönül sana söylemedim mi

bu bir rıza lokmasıdır

yiyemezsin demedim mi

yemeyenler kalır naçar

gözlerinden kanlar saçar

bu bir demdir, gelir geçer

duyamazsın demedim mi

demedim mi demedim mi

gönül sana söylemedim mi

bu bir rıza lokmasıdır

yiyemezsin demedim mi

çıkalım meydan yerine

gidelim ali seyrine

canü başı hak yoluna

koyamazsın demedim mi

demedim mi demedim mi

gönül sana söylemedim mi

bu bir rıza lokmasıdır

yiyemezsin demedim mi





DR.MUSTAFA ULUSOY'DAN Tamamlanmamışlık hissi-2 VEEEEE SENSİZ YILDIZLARA BAKAMAM 1 YAŞINI DOLDURUYOR BUGÜN:))

 
Tamamlanmamışlık hissi-2

"Hah, tamam oldu"yu bu dünyada unutmalı insan. Unutmalıyız. Bunun için erken. Daha vakit gelmedi. Henüz bu gezegenin misafirleriyiz.
Tamam, aziz birer misafiriz. Ama misafiriz. Her gün dolar boşalır bir misafirhane burası. Her daim tebeddül eder, halden hale çevrilir. Nasıl "tamam, oldu işte" diyebiliriz? Tamam dediğimiz anda kaçar gider elimizden. Havayı elimizle tutamazsak bu dünyayı da tutamayız. Giden gelmez, gelen gider. Kim misafirlikte rahat rahat oturabilir. "Tamam, oldu işte" diyebilir? Misafir demek hep bir yanı eksik demektir.
Burada, bu dünyadaki hayatımızda hep bir eksiklik hissederiz çünkü burada sadece numuneler vardır. Asıllar bir "diyar-ı aher"de bizi bekler. Gözlerini açıp bizi bekler. Bizi ister, bizi talep eder. Kâinatın değerli varlığını bekler. Tüm asıl sanatlar, nimetler bizi bekler. Sonsuza dek bizim tarafımızdan temaşa edilmek için. Sonsuza dek bizim tanıklığımız için.
Nasıl "hah tamam, oldu, tüm eksikliklerimiz yok oldu" diyebiliriz ki! "Kalpler ancak Allah'ı anmakla mutmain olur." (Ra'd: 28) O'nun dışındaki tüm anmalar kalplerimizi kasvete boğar. Burası bir imtihan yeridir. Bir tecrübe yeridir. Bir hizmet yeridir ancak. Şiddetle sınanırız. Sınav anında kim mutlak huzuru yakalayabilir? Evet, kalbimiz, ruhumuz ve vicdanımız vardır. Bizi her daim O'na sevk eden. Ama nefis ve şeytan da vardır. Üstelik "nefis ise şeytanı her vakit dinler".
Nasıl ipin iki ucunu bir araya getirebiliriz ki? Her daim önümüze yollar açılır. Hayırla şer, iyilikle kötülük, benlikle Hüda arasında seçimler yapmak zorunda olduğumuz bir hayatta nasıl "hah tamam, oldu, her şey tamamlandı, eksik gedik kalmadı" diyebiliriz! Bir ömür boyu, "emanet-i kübra"yı taşırız. O'na teslim etmemiz gereken büyük bir emanet varken, nasıl rahat edebiliriz!
Önümüz hep yoldur, katbekat açılan. Her yolun başka bir yola kavuştuğu bir yolculuksa dünya hayatı, hep bir şeyler eksiktir. Yolculuk demek, eksik olanın peşinde olmak demektir. Dünyada hakikatle aramızda perdeler vardır. Aşmamız gereken yollar vardır. Açmamız gereken örtüler vardır.
Dünyada kesret vardır. Dikkatimizi dağıtan. Nazarımızı O'ndan kendine celbetmeye çalışan. Dalgınlıklarımız vardır. Unutkanlıklarımız. Gafletimiz vardır. Kendimizi, bir nefse sahip olduğumuzu unuttuğumuz bir hayatın içinde nasıl tamamlanmışlık hissiyle dolarız ki? Bu hissi yakaladığımız kısa kısa anlar, kısa kısa yaşantılar vardır ancak. Bir an yakalarız. O'nu andığımız zaman kalbimiz nurla dolar. O'nun isimlerinin tecellisinin nuruyla. Nasıl bunu kesintisiz kılabiliriz ki? Gece ve gündüz gibi akar hayatlarımız. Kalbimiz, vicdanımızla nefsimiz ve benliğimiz arasında salınır dururuz. Biz buyuz. Biz hayatı en zor yaşayan varlıklarız. Biz kendine verilenlerle şaşkınlaşan varlıklarız. Ne yapacağını bilemeyen.
Nasıl olur da "tamamlandık" diyebiliriz. Deriz demesine de anlık parıldamalar gibi gelir geçer bu anlar. Biz arayışı, imtihanı ölene dek süren varlıklarız. "Hah tamam, olduk" dediğimiz yerde biz biz olur muyuz ki? Bizi O'na çeken, O'nu cazip hale getiren, O'na ihtiyaç duyuran, O'nsuzluğu cehenneme dönüştüren bu eksiklik hissimizdir. O'nsuzluğun bu dünyadaki cehennemi bizim cennetimizdir. Bizi sonsuz yaşama götürecek olan bu eksiklik hissidir. Bir türlü tamamlanamayan yanımızdır. En değerli yanımız budur aslında.
Dünya geçiciyse, devamsızsa, bîkararsa, kendi başına bir anlamı yoksa, bekasız ve nakıssa, nasıl olur da her şeyin tam olduğu hissini yaşayabiliriz? Biz ancak daimi, zevalin ve ayrılığın olmadığı, bir diyar-ı âherde tamamlanırız. Orada her şeyin asılları vardır artık. Suretler ve numunelerle değil, kalbimiz ancak asıllarla kesintisiz itminanı yakalar. Kalbimizle aramıza girecek bir şeytan yoktur artık. Ne vehim vardır ne vesvese. Sonsuz hakikatin perdesiz tecellisi vardır. Mutlak şekilde O'na teslim olmuş, terbiye olmuş bir nefsimiz vardır. Artık eksiğimiz gediğimiz yoktur.
Ve orada bu dünyada nefsimizde taşıdığımız hiçbir süfli duygu yoktur. Ne kin vardır, ne öfke, ne kızgınlık, ne kıskançlık, ne haset. Zaman zaman bu duygulara kıyısından köşesinden bulaştığımız bu hayatta nasıl olur da bir yanımız hep eksik kalmaz. Ama bu kötü değildir, şer değildir; bu hayat böyledir, biz böyleyiz.
İpin bir ucu bu dünya ise diğer ucu öte dünyadır, cennettir, ebedi olan diyardır. "Biz onları içlerinde kalmış olabilecek nahoş duygu ve düşüncelerden arındıracağız ve böylece birbirleriyle kardeş olarak mutluluk tahtları üzerinde karşılıklı oturacaklardır." (Hicr: 47)
İşte, iki yakamız ancak cennetin kapısında bir araya gelir, ipin iki ucu orada bağlanır. Sonsuza dek, hiç kopmamak üzere.
 SENSİZ YILDIZLARA BAKAMAM 1 YAŞINI DOLDURUYOR BUGÜN:))


NE DE ÇABUK GEÇİYOR ZAMAN 
NE ÇOK KAYIT NE ÇOK ANI GİZLİ BU ZAMAN DİLİMİNDE BLOGUN KALBİNDE...
BENİM GÖZÜMDEN NİCE YAŞ AKTI BU SENE KAH SEVİNÇ İÇİNDE KAH KEDERLE...
EN İSABETLİ TERCİHLERİMDEN OLDUN BLOG YİNE DE!
VE EY DOSTLAR İYİ Kİ KESİŞTİ YOLLARIMIZ BU MAHALDE...
BURDA OLAN OLMAYAN HERKESE EN KALBİ TEŞEKKÜRLERİMLE...


25 Şubat 2010 Perşembe

YOLLARIMI SANA GETİR HER SONUCU SEN DE BİTİR YİTECEKSEM SENDE YİTİR DERDE DERMAN EY SULTANIMMM! VE NURULLAH GENÇ'TEN YAĞMUR...HAYIRLI KANDİLLER




Yağmur

Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat

Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yesil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim

Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin

Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında
Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü

Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara kar yağdi birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından

Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydim

Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü

Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin

Saatlerin ardında hep kendimi aradim
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin

Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü

Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin

Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü

Nefsinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Nurullah Genç

SULTANIM...

23 Şubat 2010 Salı

SADIK YALSIZUÇANLAR BUGÜN NEREDE? PEKİ YARIN? PEKİ ONDAN SONRA? İŞTE DETAYLAR:)) VE TABİ GÜNÜN ŞARKISI KIRAÇ'TAN...SEBEBİM OLUR



İlgililere duyurulur: SADIK YALSIZUÇANLAR Etkinlik Takvimi:))

23 Şubat 2010 SALI saat 17.30 ÜLKE TV- ÜLKE'DE BUGÜN konuğu 
24 Şubat 2010 ÇARŞAMBA saat 17.00  MEHTAP TV-ÇINARALTI konuğu 

24 Şubat 2010 ÇARŞAMBA saat 19.00 ANADOLU MAYASI -PENDİK( BELEDİYESİ)  KONFERANS SERİSİ
25 Şubat 2010 PERŞEMBE saat 18.00  SAKARYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ Sinema Günleri-Gönül Yarası film gösterimi ve film üzerine söyleşi-SAKARYA 

VE GÜNÜN ŞARKISI...KIRAÇ'TAN !

müzik -  kıraç sebebim olur | izlesene.com

Günün Sözü:

Müzik, hissin uğultusudur. [Oscar Wilde]


22 Şubat 2010 Pazartesi

BENİM ADIM AŞK...VE RÜYALARIM OLMASA...AYŞEGÜL DURUKAN YORUMUYLA...



Aşk benim adım aşk... kısacık bir kelimeyim ama anlamım ansiklopedileri aşar. Ne rengim belli ne zam...anım? Ansızın dikiliveririm karşınıza. Beklenmedik zamanlarda sinsice süzülürüm yüreklerinize.Adım aşk benim...

Bir bakmışsınız hızlı hızlı çarptırmaya başlamışımdır kalbinizi. Heyecan yüklerim benliğinize bir anda değiştiririm renginizi. Siyahtan maviye yol alır kalpler benimle.En acılı yüreğe bile huzur verir benim adım. Benim adım aşk...

Gece gündüz demeden damarlarınızda dolanırım.
Gururunuzu ve mantığınızı silerim bir anda... Size aynı anda korkuyu ve cesareti verip hayatınızı en tatlı oyuna dahil ederim. Ben ruhunuza güneş gibi doğduğum gibi bazen geceleri getiririm.Benim adım aşk...

Ben bir karmaşayım.Size şiirler mektuplar ve güzel sözleri yazdırtan duyguyumdur ben. Bir gülde değişir bazen adım ve sevgiliye yol açarım kalpten kalbine. Ben size en aptal şeyleri yaptıran şeyim aslında. Aşk benim adım aşk...

Bazen ruhunuzu sıkıştırıp sizi kendinizle başbaşa bırakırım ve benim sayemde birleşir sevdiğinizle elleriniz. Ben öyle bir şeyim ki sizi hem hayata bağlarım hem hayattan soyutlarım. Ben yaralarım ve yaralarınızı saranım. Benim adım aşktır...

Ben çözümü en zor vakayım.Aşk benim adım aşk... Anlamım ve yaşatacaklarım sınırsızdır aslında ama ne gerek var hepsini şimdi anlatmaya. Benim adım aşk...

Beni yaşadıkça tanıyın. Bir gün elbet sizin yüreğinize de uğrarım. Benim adım aşk... Ben bambaşkayım
(ALINTI)











20 Şubat 2010 Cumartesi

HARİKA BİR YAZI...Tamamlanmamışlık hissi-1 MUSTAFA ULUSOY


Tamamlanmamışlık hissi-1 MUSTAFA ULUSOY
Umutlar denizinin ortasında bir adaya doğarız. Yakamızı bırakmayan bir hisle yaşar gideriz: Bir şey eksik. Ama ne? Bir tamamlanmamışlık hissiyle yaşarız. Bizi ne tamamlayacak?
Ne olursa her şey tamam olacak, eksiğimiz gediğimiz kalmayacak. İpin iki ucu birbirine bağlanacak. Şimdi ile geçmiş, şimdi ile gelecek birbirine bağlanacak. Sonra.. sonra bir daire kuracağız. Adadan umutlar denizine dalar dalar çıkarız. Hep eksik olan şeyi bulup çıkarmak için. Sonra.. her dalıştan vurgun yiyerek çıkarız.

Önce ipin bir ucu çocukluktur diğer ucu büyüme umutlarıdır. İpin diğer ucunu yakalamak için gece gündüz düşler kurarız. Ah bir şu okulu bitirsek. Sınavların telaşı bitse. İstediğimiz liseyi bir kazansak her şey tamam olacaktır. Kazanamayan, ipin ucunu kaçırdığını düşünür. İstediği liseyi kazanan içinse ipin ucu bu sefer üniversite olur. İpin iki ucu yine bir araya gelememiştir.

Lisedeyken iyi bir üniversite kazanınca her şey tamam olacak zannederiz. Her şey tamam olmaz. Hep bir eksiklik duygusu. Sanki hiç bitmeyen bir sonbaharın ortasındaymış gibi. Ne zaman geziye çıksak, vedalaşmak için sanki.

Arzularımız, isteklerimiz kadar umut da bizi bırakmaz. İyi bir işimiz olursa hayat tamamlanacaktır sanki. İyi bir gelirimiz olursa tüm isteklerimizi karşılayacağımız düşüyle düşer kalkarız. Hep bir boşluğu doldurmakla geçecektir hayat. Bu yüzden yorucu olacaktır. İnsan yüreğinin ölümsüz arzuları doymayacaktır. Ne çok şey isteğimizi gördükçe şaşkınlaşırız. Ne çok arzu, tabii ki ne çok da acı. Parçalanan, kopan yaşamın sancısı. Şimdiye ne geçmişi ne geleceği bağlayabiliriz. Ne de geçmişi geleceğe.

Belki de daha aşkın yaşantılara ihtiyacımız var diye düşünmeye başlarız. Sevmek ve sevilmek, en anlamlı, en derin aşkı bulmak. Severiz, âşık oluruz. O da bizi severse hayat tamamlanacaktır. Ruh ikizi düşüncesinin çıkış noktası bu olsa gerek. Severiz ve çok seviliriz. Âşık oluruz, âşık olunuruz. Adımıza şiirler bile yazılır. Birilerinin adına şiirler bile yazarız. Neredeyse şair olacağızdır. Bilmeyiz ki şairlerin sonsuz derin kalpleri en eksik kalplerdir. En saf haliyle sevilsek de hâlâ bir tuhaflık vardır. Hâlâ hayat eksiktir. Birlikteyken dahi özlediğimizi fark ederiz şaşkınlıkla. En çok birlikteyken korkuya kapılırız. Bu dünyada birleşen, ayrılabilir de. İlkbaharın sonbaharı vardır. Gündüzün gecesi. Aydınlığın karanlığı. Hayatın önünde ölüm dikilir. Bağlanmanın önünde ayrılık. Koca bir dağ gibi dikilir. Sevdiğimiz dağlar bu sefer bizi ayırır.

İpin iki ucu birbirine bağlanmalıdır. Bu bizim olmazsa olmazımızdır. Ufukta bir umut belirir. Evlenirsek tamamlanacak, eksiğimiz giderilecektir. Bize ait bir ev, bize ait bir yaşantı yegâne kurtuluşumuzdur. Dört duvara bakakalırız. Bir şey eksiktir ama ne? Yakınlarımız bu evde eksik olan şey çocuk derler. Çocuksuz ev olur mu? Umutlanırız. İpin diğer ucu bulunmuştur. Birinci çocuğumuz olur. Niye hâlâ bir şeyler eksik? İkinci çocuk bizi kesin tamamlayacaktır. Hele ikinci çocuk oğlan olursa. Hâlâ bir şeyler eksiktir.

Eksik olan şey kendimize bir türlü zaman bulamayışımızdır. Emekli olunca eksik gedik kalmayacaktır. Büyük bir boşluğun içinde buluruz kendimizi. Belki de bir deniz kenarında, ormanın içinde bir köyde ya da bir dağın eteklerinde temiz havada tertemiz pınarlar arasında yaşarsak her şey tamam olacaktır. Sonra?

Sonra, ölürüz. Hâlâ bir şeyler eksiktir.. Bu dünyada ipin iki ucunu birbirine bağlayamamış, iki yakamızı bir araya getirememişizdir. Çünkü...


MUSTAFA ULUSOY-Psikyatr Doktor, Yazar


(DEVAMI YAZARCA HENÜZ YAYINLANMAMIŞTIR.)



19 Şubat 2010 Cuma

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir şey Var


Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir şey Var

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Ataol Behramoğlu
1977- Kuşatmada


17 Şubat 2010 Çarşamba

Aşkı ararken bitti bütün yollarım...sen söyle hayat...FERHAT GÖÇER'den...


Su gibi akıp gitti yıllarım


Aşkı ararken bitti bütün yollarım

Bom boş kaldı zamanla avuçlarım

Ben hep bekledim hiç giden olmadım.



Hazırım kendimden geçmeye aşk isterse

Kelebek ömrü kadar kısa sürse

Dönemem artık senin olduğun şehre

Kanıyor mazim içimde öylece.



Görmeden,duymadan mümkün mü yaşamak

Ellerim dokunmadan aşk yalan mı?

Gerçek mi? Sen söyle hayat.

Ferhat Göçer'den SEN SÖYLE HAYAT'ı dinlemek için:

http://fizy.com/s/1ahd7i


16 Şubat 2010 Salı

en güzel günlerimin üç melun adamı var...bir nazım hikmet şiiri...ve bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin...ramiz dayı:)) ve, ve, ve bir demet yasemen...zeki müren'den



SEN
En güzel günlerimin

üç mel'un adamı var:

Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye

en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını

yer yer tırnaklarımla kazıdım

hatıralarımın camını..

En güzel günlerimin

üç mel'un adamı var:

Biri sensin,

biri o,

biri ötekisi..

Düşmanımdır ikisi..

Sana gelince...

Yazıyorsun..

Okuyorum..

Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,

insanın

bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..

Ne yazık!..

Ne kadar

beraber geçmiş günlerimiz var;

senin

ve benim

en güzel günlerimiz..

Kalbimin kanıyla götüreceğim

ebediyete

ben o günleri..

Sana gelince, sen o günleri -

kendi oğluyla yatan,

kızlarının körpe etini satan

bir ana gibi satıyorsun!.

Satıyorsun:

günde on kaat,

bir çift rugan pabuç,

sıcak bir döşek

ve üç yüz papellik rahat

için...

En güzel günlerimin

üç mel'un adamı var:

Biri sensin,

Biri o,

biri ötekisi...

Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...

Sana gelince...

Ne ben Sezarım,

Ne de sen Brütüssün...

Ne ben sana kızarım

ne de zatın zahmet edip bana küssün..

Artık seninle biz,

düşman bile değiliz..
N.Hikmet - 1933


ZEKİ MÜREN (Bir ihtimal daha var-Bir demet yasemen)


15 Şubat 2010 Pazartesi

Dilediğin kadar acıt canımı... Varlığında yokluğunda yetmiyor...DUMAN...beni yak kendini yak...


Beni yak kendini yak


Her şeyi yak

Bir kıvılcım yeter ben hazırım bak

İster öp okşa istersen öldür

Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk

Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk



Seni içime çektim bir nefeste

Yüreğim tutuklu göğüsüm kafeste

Yanacağız ikimizde ateşte

Bir kıvılcım yeter hazırım bak

Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk

Allah ım Allah ım ateşlere yürüyorum

Allah ım acı ile aşk ile büyüyorum



Ölüyorum hasretinle sevgine yor

Sevgisiz ayrılık tanrım çok zor

Dilediğin kadar acıt canımı

Varlığında yokluğunda yetmiyor



Allah ım Allah ım ateşlere yürüyorum

Allah ım acı ile aşk ile büyüyorum





ÇÜRÜMEK
Her şey çürüyor canım kardeşim bu dünyada

Hatıralar bile

O hatıralar ki kafatasından muhkem bir yerde saklıdırlar

O hatıralar ki tüyden hafif

Gök mavisinden duru

Etten kemikten uzaktırlar

O hatıralar ki

Bambaşka bir zaman içre yaşar dururlar

Gel demeden gelir

Git demeden giderler

Nur topu gibi açıldıkları olur bazan

Sonra sızım sızım sızlarlar

Her şey çözülüp gidiyor bu dünyada

Bir biri içinde

Bir biri peşi sıra

Bir tad dudakta

Bir ses kulakta

Sen toprakta çürürsün canım kardeşim

Ben ayakta





BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

14 Şubat 2010 Pazar

Gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu ağlardım...gözler aşkı inkar etmez ki...VE HERCAİ


Bu gün ödüllü bir denememiz var ama biraz eskilere gideceğiz.Sevgililer gününüz kutlu mutlu umutlu mübarek olsun.:))

GEL YARİM OL...SEVDALIM OL...HERCAİİİİİİ...


müzik - çelik & hercai

 
EĞER AYRILIĞA ULAŞABİLSEYDİK, ONA KENDİ ACISINI TATTIRIRDIK.(İBN ARABİ)

13 Şubat 2010 Cumartesi

ÇAĞRI-FİLM METNİ- AŞKIN KIYMETİNİ NE ROMAN NE FİLM METNİ YAZMAZ HERKES KENDİ ÇÖZMELİ

DELİYE HERGÜN BAYRAMSA, AŞK DA BİR DELİLİK HALİYSE BU GÜN DE SEVGİLİLER GÜNÜ BAYRAMI DEĞİL Mİ? YARIN DA, DİĞER GÜN DE...

KUTSAL "VALENTİNE'S DAY "KUTLU OLSUN ÖYLEYSE TÜM "DELİLİK HALİ(=AŞK)"NE DÜŞENLERE...


FİLM METNİ

Düşündüm deme yalan söyleme

Uzak oldun en zor günümde

Kırılır mı kalbim kendine bir kere sormadın

Rolunu en güzel sen oynadın

Buydu onlardan tek farkın

Giderken dönüp halime bir kez bakmadın

Sanmayalımki bu benim ilk yanlışım

Sonunu bile bile yine kaderi zorlamışım

Ahhhhhh

Unutma hiç aşkın kıymetini

Ne roman ne de film metini

Yazmaz hiç herkes kendi çözmeli

ŞARKIYI DİNLEMEK İÇİN

http://fizy.com/s/1aniho




12 Şubat 2010 Cuma

Sırrı Süreyya Önder, Selahattin Yusuf , Tarık Tufan ve SADIK YALSIZUÇANLAR biraraya gelirse ne olur? TABİ Kİ KAFA DENGİ:))

Kafa Dengi....Ve...Yalsızuçanlar...ve... ANNA AHMEDOVA 'dan günün şiiri....

Yönetmen, senarist Sırrı Süreyya Önder, yazar Selahattin Yusuf ve yazar, senarist Tarık Tufan, Kafa Dengi ile 24'te.


Gündelik yaşama ince bakış, çarpık ve kaba bakışlara ince ayar bu programda. Dar açı yok bu programda. Vücut çalımı yok. Şike şaibe yok. Karambol var. Uzmanlık yok. Belge yok. Kavga yok. Mevki yok. Kolektif oyun anlayışı var. Sıcak gelişmeler yok; ama soğuk gelişememeler de yok: Aziz misafirler var. Genel kültürün ayak izleri var. Ülkemizin kültürel yer-altı kaynakları var. Unutulmuş güzellikler var. Hikâyeler var. Gündelik hayatın masalları var. Kitap kokusu var. Müziğin hası var. Sinemanın daniskası var. Birbirinden değerli konuklarla, derin muhabbet Kafa Dengi’nde!

KAFA DENGİ” üçlü ve onların meraklı, ibretlik maceraları her Cuma canlı yayınla 20.45’te 24 ekranında



ve....haftanın konuğu...SADIK YALSIZUÇANLAR.... Kaçırmayın derimmm...
 
TARIK TUFAN deyince ANNA şiirini anmadan geçmek olmaz.Ama daha önce yayınladığımdan başka bir şiire geçiyorum.Bu sefer şair ANNA AHMEDOVA, şiir SENİ SEVDİĞİMİ...
 
SENİ SEVDİĞİMİ


sana
daha önce
seni
seviyorum demiş miydim..
böyle
su akar gibi
zaman penceresine
damlalar düşerken
ve
ben
seni
yeniden ve yeniden
g/özlerken....

canımın yongası
içim de
yüzümün saklı
hüznü
seni seviyorum...
sevdikçe
sarmaşık gibi
sarılıyorum
gözlerine
ve güneşe
kafa tutuyorum
gözlerin
içine daldığım
karanlık gece
ve ben
siyahında
derinden daha derine
kayboldukça
sana
d/üşüyorum

sana
daha önce
seni
seviyorum demiş miydim..
böyle
yelkovan akrebin
peşinde
ben ise
yüreğinin içinde
her saniye
yeniden ve yeniden
varliginda
erirken..



ANNA AHMEDOVA

11 Şubat 2010 Perşembe

hasretinle yandı gönlüm...seha okuştan

Hasretinle yandı gönlüm


Yandı yandı söndü gönlüm

Evvel yükseklerden uçtu

Düze indi şimdi gönlüm

Gözlerimde kanlı yaşlar

Hasretin bağrımda kışlar

Başa geldi olmaz işler

Bin bir dertle doldu gönlüm

Gelecektin gelmez oldun

Halimi hiç sormaz oldun

Yaralarımı sarmaz oldun

Yokluğunda soldu gönlüm

Gözlerimde kanlı yaşlar

Hasretin bağrımda kışlar

Başa geldi olmaz işler

Bin bir dertle doldu gönlüm

Aramızda karlı dağlar

Hasretin bağrımı dağlar

Çaresizlik yolu bağlar

Yokluğundan öldü gönlüm



müzik - seha okuş-hasretinle yandı gönlüm

izlesene.com

10 Şubat 2010 Çarşamba

sen geçerken sahilden sessizce...gemiler kalkar yüreğimden gizlice...(bu kalp seni unutur mu dizisi bitiş müziği)

Biran için çıksan hayatımdan


Yanık tenli omuzumda

Haykırsam maziden, uzaklardan

Şu anda yanımda

Deniz rüzgara karışmış güneşte

Martı sesleri vardı gülüşlerde

Gülüşlerde gülüşlerde

Sen geçerken sahilden sessizce

Gemiler kalkar yüreğimden gizlice

Biran için çıksan hayatımdan

Yanık tenli omuzumda

Haykırsam maziden, uzaklardan

Şu anda yanımda

Deniz rüzgara karışmış güneşte

Dalga sesleri vardı gülüşlerde

Gülüşlerde gülüşlerde

Sen geçerken sahilden sessizce

Gemiler kalkar yüreğimden gizlice




müzik - teoman gemiler

 

8 Şubat 2010 Pazartesi

bu gün benim doğum günüm...


Bu gün benim doğum günüm...Daha bereketli bir ömür diliyorum Yaradan'dan...
Yazmak ilk kez bu kadar zor oldu bana...



5 Şubat 2010 Cuma

seninle bir dakika...gece yolcuları'ndan



seninle buluşmamız bir dakikada geçti
gözlerin gözlerimi canım bir dakikada içti...


müzik - gece yolcuları seninle bir dakika

izlesene.com

 

Aşk vardı ve ötesi çoktan unutulmuştu!...




Hamuş ve Bişrev


Hamuş!.. Dedi Mevlana kendisine Hamuş!... Yani Suskun!... Sustuğu yerde açıldı kapılar önüne serildi ışıltılı kelimeler kalbi duygular… Hamuş!.. dedi sustu Mevlana… Sustu ve kapandı karanlıklara… Karanlıklara Şems doğdu sonra… Baktı… Gördü… Adına Aşk dedi… Candan özge candan öte olana… Yaprakta tohumu damlada okyanusu gördü sonra…
Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Sözün bittiği yerde noktanın konduğu yerde susmuştum bütün kelimelerimi. Anlatmak yormuştu nazenin bedenimi… Anlaşılamamak ise en çok yüreğimi. Sustuğu yerde anlaşılmaktı belli ki bütün derdi…
Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Seni anlatmayan bütün kelimeleri susmuştum. Senle başlamayan bütün cümleleri bir bir bozmuştum. Şems ol da gel karanlıklarıma doğ diye ummuştum… Umutmuşsun!.. Unutmuşum!...
Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Suskunluğum verilene rıza göstermekti… “İyi günde kötü günde hastalıkta ve sağlıkta” diye başlayan o tekerlemeye eşlik etmekti. İyi ve güzeli sana kötü ve çirkini kendisine seçmişti… Suskunluğun bedeli sadece bu seçimdi…
Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Dün’ü dünde bırakmak adına…”Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”dı. Aşk! Demiştim sonra Aşk!... Aranan bulunmuştu… Beklenen gelmişti… Aşk vardı ve ötesi çoktan unutulmuştu!...
Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Sana da Şems diyecektim belki… Kör kuyulara atılmasaydın bütün karanlığına rağmen görecektin güneşi… Kapattın gözlerini kestin attın son yanında yeşeren düşlerini… Şems olmak kolay mıydı canı canana teslim etmeden? Kendinden geçmeden aydınlanır mıydı kör karanlıklaraçılır mıydı kilit vurulmuş kapılar...

Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Sonra “ne olursan ol yine gel” demiştim… Önce kendine sonra kendindekine. Kendini bilmekti marifet… Kendini bulmaktı meziyet… Dev aynasında değil boy aynasında seyretmekti asıl kendini keyfiyet…
Sonra “Bişrev!” dedi Mevlana… “Dinle!..”
Sonra “Bişrev!” demiştim ben de!... Dinle!... Hamuş ol dinle!.. Kendin ol dinle!... Tövbe et dinle!... Affet dinle!...Ama dinle!... İlle de dinle!...
Sath-ı müdafaada meşruiyet aramak senin neyine!...

Dinle!.. Hataya bedel günaha kefaret biçmek senin neyine!...

Dinle!..Yenilen hakkı hukuku arşına endazeye kiloya gramagrata vurmak senin neyine!...

Dinle!.. Cüceler dev ayaklar baş olmuşsa cüceyle boy devle güç yarışına girmek senin neyine!...

Dinle!.. Akıllar uçmuş fikirler gitmiş duygular yerle yeksan olmuşsa namus edep haya en çok da namustan edeptenhayadan akıldan fikirden yoksunların eline düşmüşse konuşmak senin neyine!
Sus ve dinle!..
Hamuş ve bişrev!..
Yangın yerine bak!.. Ateşten külden kordan ne var elinde!.. Pervane değilsen yaklaşma sakın ateşe!… Can’ı Canan’a teslime hazır değilsen “ben Aşk’ım” deme kimseye… Aşk gelmesin seninle dile… İncinmesin ne Mecnun ne Leyla ne gül ne de diken seninle!.. Ayağıma diken batacak diyorsan düşme çöle… Ah u zar ederim diyorsan çekme gözüne sürme!.. Talipsen kara bahta kör talihe…Dinle!

“Gel gel ne olursan ol yine gel!...” diyorsan “Hamuş!...” ol sen de… Sonra da “Bişrev!...” de en sevilene!...

Ve semaya dursun yürekler Aşk’ın önünde…
 
(Bu güzel alıntı yazıyı paylaşmama vesile olan dertsiz çobana teşekkürle...)

4 Şubat 2010 Perşembe

şebnem ferah'tan (2010) YALNIZ


YALNIZ
Kim bilir neler neler geçti başından
Kimse boyle yalnız olamaz
Anlat birer birer tut ellerimden
Kimse boyle küskün olamaz
Çizgi çizgi yüzünde
Gölgeli gözlerinde
Ağır sessizliğinde
Neler neler var
Ne hikayeler var
Her bahar öncesinde
Kardelene dönüşmeyi
Kopmayı koparılmayı anlat
Karanlıkla dans etmeyi
Sonra ölmeye yatmayı
Kahpe dunyayı anlat
Titreyen çenende dünya devrilmiş
Kimse böyle üzgün olamaz
Gözlerin dolu dolu hayatın da oyle
Kimse böyle yorgun olamaz
Hep göz pınarında
Duran o gözyaşında
Akmaya hazırlanan
Neler neler var
Ne hikayeler var
Her bahar öncesinde
Kardelene dönüşmeyi
Kopmayı koparılmayı anlat
Karanlıkla dans etmeyi
Sonra ölmeye yatmayı
Kahpe dünyayı anlat
Uzaklara dalıp gitme
Gözlerin de dolmasın
Kimse böyle yalnız olmasın
Her bahar öncesinde
Kardelene dönüşmeyi
Kopmayı koparılmayı anlat
Karanlıkla dans etmeyi
Sonra ölmeye yatmayı
Kahpe dünyayı anlat anlat


name="allowscriptaccess" value="always" /



3 Şubat 2010 Çarşamba

EZEL'İN ŞARKISI...DİNLEDİNİZ Mİ? (KENAN İMİRZALİOĞLU-RAMİZ DAYI'dan inciler-yiğennn)

Hayatın kuralı bu yeğen. Ne kadar uzağa gidersen git başladığın yere dönersin sonunda.




Ne kadar değişirsen değiş, Nerede mutlu olduysan hep oraya çevirirsin kafanı.



Verdiğimiz kanlı dersi alan gelip bize veriyor aldığı dersi.



Portakalı soymadan içinin iyi olup olmadığını anlayamazsın.



Ben herşeyi olan ve kaybedeceği hiçbirşey olmayan insanım.



Sadakat sevdiğinin kalbini tutup avucunda tutmaktır ama sadakat gerektiğinde o yüreği fırlatıp yere atmaktır.



Sadakat endam değildir aslında sevgiden kör olmaktır, hep kaçtığın şeye eninde sonunda yakalanmaktır sadakat.



Savaşmak aslında hasmınla savaşmak değil, sevdiklerinle savaşmaktır. Savaşırken göremezsin bazı savaşları kazanamazsın artık durmalı ve geri çekilmelisin.



Ezel bir kere ihanete uğradın mı anılar sana bataklık olur yiğen, hatırladıkça çekerler seni içeri hatırladıkça affetmek istersin yiğen çünkü affetmek unutmak demek, öncesini hatırladıkça sonrasını unutmak istersin çırpınma boşuna yiğen o hançer bir kere saplanınca çıkarmaya kalktıkça iyice kalbine gömersin



Eğer birisi seni aldatmışsa bu onun suçudur. Eğer o kişi seni pek çok kere aldatmışsa bu senin suçundur.



Hesap görmek, hesap etmekten zordur yeğenim.



Değişmek zordur yeğenim ama bazen. Aynı adam olmak daha zordur. Hayat öyle yüklenir ki üstüne durduğun yerde çatır çatır çatırdarsın.



Bazen öyle acır ki için değiştin sanırsın şimdi dersin. Şimdi her şeyi yapabilirim.



Bazen hayat seni öyle zorlar ki yeğenim yolun başında kimdin Unutursun



Zorunu benden duy yeğenim, herkese yalan söylemen yetmez artık bundan böyle bir başına kalsan da artık kendin olamazsın.






tv - ezelin hiç bir yerde yayınlanmamış şarkısı

izlesene.com

2 Şubat 2010 Salı

HAYAT GÜZELDİR, ACILAR, YALNIZLIKLAR OLSA DA...HERŞEY GÜZELDİR ASLINDA...GÜZEL BAKANA

RESİMLERLE HAYATA BİR GÜZELLEME

Bazen bir meteor yağmuru başlar, karşı koyamazsın gelene

karanlık bir koridora girersin ümidini yitirircesine

yer gök renklerin en renksizine bürünür

güneş batar içinde

kuru yapraklar faniliği, herşeyin geçip gittiğini hatırlattığında

düşer başın yana

ağacın dallarına sığınmış ürkek bir kedi edasıyla bakarsın hayata

tepetaklak olursun hani dost bildiklerinden yaralar aldıkça

içinin yangınları sarar her yanı

kız kulesi gibi yalnızsındır denizler ortasında ama

ruhu ruhuna sarılmıştır içinde, ağaçlar gibi yükselir dualarla göğe

renkli bir gemide renkli bir hayata açılmak istersin bazen, kaçıp gitmek uzaklara

geriye bakarsın biran sevdiklerin, yaşamın geçer gözünden hızla

sen dalıp gitmişken anılara bir de bakmışsın gitmiş gemi, sen kalmışsın orda

ağlarsın olduğun yerde, taş kesilmişcesine, zehri akıtırsın gözyaşlarının içinde, farketmezsin bile.

sonra küçük bir serçenin mücaadelesini izler, ortak olursun yerde bulduğu mısır tanesinin sevincine, yürüdüğün yağmurlar altında...

sonra sevimli bir gülümseme çıkar karşına, çizgiden de olsa yakalar seni meteor yağmurunun bittiği rahmet anında, yaşaman için bağlar hayata. HAYAT GÜZELDİR ASLINDA GÜZEL BAKANA.

HANDAN GÜLER


LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin