18 Haziran 2009 Perşembe

SAMİHA AYVERDİ'DEN...


Dost’a…

"Dostum,inan bana ki sana içimi göstermek istemiyorum.Eğer boş bulunup bazı bazı bu işi yapıyorsam ,gene inan ki,tek penceresinde ışık olan bir ev gibi,esrar karanlıklarının ortasındaki bu tek ışık damlası,gönlüm çatısının ancak bir köşeciğini aydınlatır.
Eğer gene boş bulunup sana bir selam,bir söz armağanı gönderiyorsam,bu selamın,bu haberin suya aksini bırakmış bir ağacın hikayesinden hiç farkı yoktur.Nasıl o akiste ağacın her çizgisi mevcut,fakat ruhu gaipse,benim de sana gösterdiğim lafz ve haberde içimin ancak bir gölgesinden,bir resminden başka bir şey yoktur.
Amma ağacı ,gölgesini suya saldığı için nasıl ayıplamıyorsan ,beni de sana ister istemez içimden haberler verdiğim için hoş gör;kınama!" (Samiha Ayverdi-Yusufçuk-Kubbealtı yayınları)

Early grey çayımın enfes kokusuyla sarhoş oturmuşum kırmızı sallanan sandalyeme
Ney ile kanun beraberliğin zevkiyle mest,akıyorlar kulağımdan kalbime
Haziranın sıcağına aldırış etmeyen tatlı bir Ankara rüzgarı ,açık balkon kapısından içeri süzülmekte
Elimde "Yusufçuk",kalbimde yine doğru söylemiş,yaşamamışım ben terennümü...
Kelimeler tasvirden kisvelerin birini giyip birini çıkarıyor yazarın kaleminde.
Hüzün ve coşku durmaksızın köşe kapmaca oynuyor içimde.
"la ilahe illa ente subhaneke inni küntü minez zalimin" lafzı boğazımdan aşağı bir yerlere inmek telaşesinde.
Ara ara bir düşünce...İyi ki o var,bir fener olarak önümde ,karanlık gecede,dağdağalı bir denizde , kimbilir hangi balığın karnında
ne yapardım aldığı ışığı yansıtmasa üzerime ,karanlıklar içinde.
Sahil-i selamete beraber çıkabilmek duası ve ümidiyle...

HANDAN GÜLER

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin