24 Ekim 2009 Cumartesi

:: 'GÜCÜNÜZ YETSE DE AZICIK BAĞIRSANIZ BİR YANKI DURMADAN YALNIZSINIZ DURMADAN YALNIZSINIZ' ::




Güzel bir kitaptan iki değerli deneme var bugün heybemizde:

:: 'GÜCÜNÜZ YETSE DE AZICIK BAĞIRSANIZ BİR YANKI DURMADAN YALNIZSINIZ DURMADAN YALNIZSINIZ' ::
Sadık Yalsızuçanlar

Ne zaman masum bir yalan söylemek zorunda kalsam, Edip Cansever'in bu mısralarını hatırlıyorum.
Ne zaman 'babamın öldüğü yaş'a geldiğimi hissetsem...
Ne zaman istemediğim bir seyahate çıkacak olsam bu dizeler gelip konuyor yüreğime.
Ne zaman Tutunamayanlar'ı okuduğum günleri hatırlasam...
Ne zaman adım başı bir yoksulun mustarip çehresine çarpsam bu dizeler kanatıyor içimi.
Ne zaman ellerinde cep telefonları sağa sola koşuşturan, saçları jöleli, Polo giyimli delikanlıların çalıştığı; granit döşeli, cam kaplamalı büyük ofislere girmek zorunda kalsam...
Ne zaman ruhun bedenden ayrılışı gibi bir acıyla ayrıldığım sevgilimi düşünsem, bu dizeler yakıyor ciğerimi.
Ne zaman güvercinlerin konmadığı lüks iftar yemeklerine gitsem...
Ne zaman kendi doğasına ihanet etmekten çekinmeyen biriyle bir asansörde yalnız kalsam bu dizeler düğümleniyor boğazımda.
Ne zaman kendi doğasının sınırlarına hapsolmuş birine baksam...
Ne zaman ailesini Sırp cellatların ellerinde yitirmiş Ayka'yı görsem düşümde bu dizelerle uyanıyorum.
Ne zaman vapur kaçıran Çeçen savaşçılarının Seben hapisanesindeki mahçup gözlerine baksam...
Ne zaman Nilgün Marmara'nın mor defterine uzansam bu dizeler çarpıyor alnıma.
Ne zaman İlhami Çiçek'in karakalem portresine baksam...
Ne zaman lösemili çocuklar yararına büyük bir otelde yapılan kermese katılsam bu dizelerle dolaşıyorum insanlar arasında
Ne zaman mendil satan altı yaşındaki kız çocuğu, kırmızıda duran arabamın camına doğru koşsa...
Ne zaman Cahit Zarifoğlu'nun güncesinin ilk cümlesini okusam bu dizeler tutuyor elimden.
Ne zaman Frankfurt Taunnusstrasse'deki kaldırımda boyun damarına zehir şırıngalayan Peter aklıma gelse...
Ne zaman henüz doğmamış bir çocuğun acısıyla kıvranan bir genç kadın çıkmasa aklımdan bu dizeler boğuyor beni.
Ne zaman beş yavrusuyla açbiilaç sokakta kalan dul bir kadın tanısam...
Ne zaman ütopyasını yitiren halkıma bir gökdelenin son katından baksam bu dizeler asılıyor zihnimin tavanına.
Ne zaman kalabalık içinde kendimi bir bozkırın ortasındaki tek ü tenha bir ağaç gibi hissetsem...
Ne zaman kirli bir iktidar savaşının mermileri uçuşsa yanımda yöremde bu dizeleri bir kalkan gibi tutuyorum elimde.
Ne zaman yalnızlığımı kötü bir beraberlikle değişsem...
Ne zaman emeğinin karşılığını alamayan bir çilekeş emekçinin evine girsem bu dizeler açıyor kapıyı.
Ne zaman kendi kendini aşağılayan bir kadını seyretsem...
Ne zaman ki bu dizelerin kaçınılmaz olduğunu anlayacağım
İşte o zaman bu dizelersiz bir hayatta olacağım.
* * * * *
Geçen Gün Ömürdendir
Şule Yayınları, İstanbul. 2000

http://www.sadikyalsizucanlar.net/eskisite/turkce/guzeran/deneme/gucunuzyetse.htm

Gecen Gun Ömurdendir

Yine bir gun eskiyor.
Atkestanesinin golgesinin dustugu sokakta guvenli adimlarla yuruyen orta yasli bir kadinin saclarini yaliyor ruzgar.
Kumrular sokaga uzanan yolda zaman zaman sukuneti yirtan tasit gurultulerine boguluyor ayaksesleri kadinin.
Alninda, parmaklarinda ve dizlerinde zamanin kesik ve geri donulmez izleri okunuyor. Telassiz, dalgin bir muzikle cigniyor topragi ayaklari. Zaman ruzgari nesneleri eskiterek esiyor ve bir gun daha buharlasiyor.
Bir an, bir dakika, bir saat derken bir gun daha geciyor omurden.
Kadin yurudukce her an yeni bir zamana erdigini dusunmuyor.
Her adimiyla yeni bir ani resimledigini.
Gunes her an yeni bir yuzle isitiyor nesneleri.
Aydinlanan nesneler her ani daha eski bir gozle gozluyor.
Yine bir gun eskiyor, bir yaprak dusuyor omurden.
Tazelenen omrumuzle her an bir adim daha yaklasiyoruz topraga.
Yogruldugumuz topraga karismak ve varligimiza maya olmak uzere karildigimiz toprakla ortunmek uzere bir adim daha atiyoruz zamanin yeni bir karesine.
Bir cocuk cikiyor kosarak evin birinden kesiyor kadinin adimlarini.
Cocugun golgesine bakiyor kadin sadece.
Taze bedeniyle kendisindeki eskiyen omre kiyas olmasi icin ciplak bir gozle bakmiyor cocuga.
Zaman ruzgariyla yarisircasina ozgur ve serazat kosuyor cocuk.
Isi cok, zamani yok bir adamin telasina benziyor kosar adimlari.
Derken tasitlar, kosusturan birkac ogrenci, ask sakalari yaparak yuruyen bir cift naylon posetle bir gunluk ekmegini tasiyan cizgili, lacivert ceketli yasli bir adam geciyor sokaktan.
Evlerin yuzu eskiyor, bir gun daha yitiyor omurden.
Herkes ve her sey oluye donusmek uzere yarisiyor zaman yeliyle.
O hic durmaksizin esiyor ve dokundugu nesnelerin canindan bir can kopariyor.
Cana can katiyor bu ruzgar kabayel gibi.
Poyraz oluyor bazen donduruyor nesneleri.
Kabayel oluyor eritiyor buzlari.
Samyeli oluyor sonra kurutuyor canlari.
Zamanin dokudugu iplere benziyor adimlari kadinin.
Bir ilmek.. bir ilmek daha...
Bir ilmek.. sonra.. esyanin yuzundeki faniligi resmediyor, Usak Murat Dagi'ndaki Turkmen kizinin ceyizlik kilimini dokur gibi oruyor fenasini her seyin.
Bosluga duser gibi atiyor adimini kadin.
Bir adimla dusuyor bosluga zaman ve gun surekli eskiyor.
Gun eskiyor, pencereden odaya dusen isik eriyor yavas yavas.
Gun eriyor ve bir gun daha ucuyor omurden.
Omurden giden ardinda gun isigiyla yikanmis soylu bir huzun birakiyor.
Geride kalanin huznune atiyor adimini atan.
Gecenin huzunlu resmini tasvir ediyor.
Bir degirmen tasi gibi ogutuyor gunu sokak.
Kirilgan bir genc kiz yuruyor simdi ayni yolda.
O da soluk bir fotograf birakiyor her saniye.
O da her an yeni bir yuze bakiyor eskiyen bakislarla.
Ardindan adimlari geri geri gidiyormus gibi hayata karsi isteksiz bir delikanli...
Araclarin homurtusunda eriyen zamanin kilcal uclarina siziyor gibi yuruyenler...
Ani ogutuyor sokak.
Un ufak ediyor ve geride mutsuz cehreler birakiyor.
Bedensiz yuzler, yuzsuz bedenler birakiyor geride.
Geride daglar yukseliyor komurden.
Bu daglar komurdendir gibi bir agit.
Gecen gun omurdendir...
Gecen, gecilen bir sanciya atiliyor adimlar.
Adimlar komurden daglari golgeleyen bulutlar gibi kendinden geciyor.
Icinden gectigi zamani bir tunel gibi karanlik ve sonu gelmez saniyor.
Sonu gelmez bir kabusmus gibi geciyor gecmekte olan.
Gectikten sonra goruluyor ki felegin bir kusu var.
Cirnagi demirdendir.
Zamanin resmini kazir yuzlere.
Yalnizligin ve mutsuzlugun yuzunu yirtar ve kanatir topragi.
Bir gun daha eskidi agacin dallarindan asti gunes.
Cekildi gun ve yalnizligin resmi fiskirdi komurden daglarda.
Simdi geceni, gecmekte olani bir tokat gibi insanin yuzune carpan resim beliriyor ufukta.
Bu resimde dunyaya ilk kez bakan bebegin gozbebeklerindeki isiltiyla.
Son kez bakan ihtiyarin yuzundeki acinin tum renkleri birlikte gorulebiliyor.
Gecen gun omurdendir diyor her iki bakista.
SADIK YALSIZUÇANLAR

6 yorum:

dertsiz_coban dedi ki...

"yalnızlık paylaşılmaz
paylaşılsaydı yalnızlık olmazdı."
Özdemir Asaf


NEŞE KARABÖCEK - GÖKYÜZÜNDE YALNIZ GEZEN YILDIZLAR
http://www.youtube.com/watch?v=xdw_7C7CgRs

Unknown dedi ki...

yorumunuz için çok teşekkür ederim dertsiz çoban desteğiniz emeğiniz içn de sağolun iyi ki varsınız.:))
bu şarkıyı da çok severim hani

öykü dedi ki...

yalnızlık saırlere cok ılham versede
ben evde yalnız kaldıgımda
karanlıkta tum ısıkları acık bırakıp
delı gıbı de korkuyorum:)

Unknown dedi ki...

valla öykü ben de evde yalnızken tıkırtı dinliyorum tv radyo herşeyi açıyom sabaha kadar kesinlikle haber seyretmiyom haber sitesi okumuyorum:))

Adsız dedi ki...

o değilde başlık çok güzel :)

Unknown dedi ki...

eee şair eli değmş başlığa vecihi

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin