İşitin ey yarenler aşk bir güneşe benzer Aşkı olmayan kişi misali taşa benzer Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer Aşkı var gönlü yanar yumuşanır muma döner Taş gönüller kararmış sarp kah kışa benzer
12 Ocak 2010 Salı
Avatar'a Farklı ve Usta Bir Bakış ve Bir Hatırlatma: Yarın Anadolu Mayası Günü VE HERŞEY SENİNLE GÜZEL...
Avatar
James Cameron’un gişe rekorları kıran Avatar filmine ilişkin farklı eleştiriler yapıldı, yapılıyor. Filmi konu edinen bir yazı yazmayı düşünüyorum. Filmi üç kez seyrettim. Son bir kez daha seyredeceğim. Yazıdan önce, Rene Guenon’un, İnisyasyona Toplu Bakışlar-2’deki Avatar’la ilgili bölümü alıntılamak istedim. Bu notları okuduktan sonra filmi tekrar izlemenizi salık veririm :
“Kalp sembolizmi ile “Dünyanın Yumurtası” sembolizmi arasında belirttiğimiz yaklaşım, bizi “ikinci doğum”la ilgili daha önce ele aldığımız görünümden farklı bir başka görünümü işaret etmeye götürüyor: Bu görünüm, ikinci doğumu insanî bireyliğin merkezinde manevî bir prensibin doğuşu olarak temsil eder; bilindiği gibi insanî bireylik tam anlamıyla kalp ile temsil edilir.
Doğuşunu söylemek gerekirse, bu prensip her varlığın daima merkezinde yatar, ama sıradan insanda bu prensip ancak gizli bir şekilde oradadır. Burada, doğum7dan söz edildiği zaman, bununla tam olarak fiilî bir gelişimin hareket noktası kastedilmektedir. Ve gerçekten, inisiyasyonla belirleyen ya da en azından mümkün olan da işte bu hareket noktasıdır. Bir anlamda, inisiyasyonla iletilen manevi etki, o halde söz konusu bizzat bu prensiple özdeşleşecektir. Bir diğer anlamda ve varlığın içinde bu prensibin daha önceden var olduğu hesaba katılacak olursa, o manevî etkinin amacının onu “diriltmek” olduğu (elbette kendi içinde değil, ama içinde bulunduğu varlığa göre), yani başlangıçta tamamen potansiyel/ bilkuvve olan mevcudiyetini sonuçta “ fiilî” kılmak olduğu söylenebilecektir. Bununla birlikte, şu gayet âşikârdır ki, doğum sembolizmi her birine aynı şekilde uygulanabilir.
Şimdi anlaşılması gereken şey şudur: “Makrokozmos” ve “mikrokozmos”u oluşturan benzerlik gereğince, “Dünyanın Yumurtası’nda mevcut olan şey (burada yumurtanın doğumla ya da bir varlığın gelişiminin başlangıcıyla olan ilgisinin altını çizmeye gerek yoktur), kalbin içinde sembolik olarak bulunan şeyle de gerçekten özdeştir. Burada bir manevî tohum söz konusudur ki bu tohum, daha önce de söylediğimiz gibi, makrokozmik düzen içinde Hindu geleneğince Hiranyagarbha olarak belirtilmektedir. Ve bu “tohum”, merkezinde bulunduğu dünyaya göre, tam anlamıyla kadîm Avatâra’dır.
Oysa Avatâra’nın aynı zamanda ve “ mikrokozmik” açıdan ona tetakabül eden şeyin de doğum yeri tam anlamıyla kalple temsil edilmektedir, bu bağlamda “mağara” ile de özdeşleşmektedir ki bunun inisiyatik sembolizmi burada ele almayı düşünebileceğimiz gelişmelere uygun olabilir. İşte şu metin gibi metinlerin çok net olarak belirttikleri şey budur: “Bil ki, ezelî (ilkesel) âlemin temeli olan bu Agni, (kalbin) mağara(sın)da gizlidir, ezelî âleme onunla ulaşabilirsin.” Belki burada olduğu kadar başka pek çok durumlarda da, Avatarâ kasten Agni olarak belirtilmiştir, oysaki diğer taraftan denilmektedir ki “Dünyanın Yumurtası” içine giren Brahmâ’dır ve bu yüzden de Brahmânda diye adlandırılmaktadır, bu girişin amacı da orada Hiranyagarbha olarak doğmaktadır. Ama, farklı görünümlerini ya da sıfatlarını belirtmeleri dışında, ki bunların hepsi birbiriyle daima zorunlu olarak bağlantılıdır ve ayrı ayrı “varlıklar” (enites) kesinlikle değildir, özellikle şunu hatırlamak gerekir ki Hiranyagarbha ışıkla ilgili, dolayısıyla ateşle ilgili bir tabiatın prensibi olarak nitelendirilir. Bu ise onu gerçekten bizzat Agni ile özdeşleştirir.
Buradan “mikrokozmik” uygulamaya geçecek olursak, bireysel varlığın latif embriyonu olan pinda ile Brahmânda ya da Dünyanın Yumurtası arasında mevcut olan benzerliği hatırlamak yeterli olacaktır. Varlığın daimî ve yok edilemeyen “tohum”u olarak bu pinda ayrıca “ölümsüzlük çekirdeği” ile özdeşleşir ki buna İbranî geleneğinde luz denir. Şu bir gerçektir ki genel olarak, Luz kalbin içinde yer almış olarak belirtilmez ya da en azından onun vücut organizması ile uyum içinde elverişli olduğu farklı “yerlerden” biri söz konusu olabilir, ve vücut organizmasındaki bu yer çoğunlukla bu durumla ilgili değildir, ama tam olarak diğerleri arasında bir yerde, luz’un “ikinci doğum”la doğrudan ilişkisi hâlinde olduğu bir yerde bulunur. Gerçekten bu “yerler” chakras’ların Hint öğretisiyle ya da insanî varlığın latif merkezleriyle de ilişki hâlindedir ve insanî varlığın pek çok durumuyla ya da manevî gelişiminin safhalarıyla ilişkilidir ki bu safhalar fiilî inisiyasyonun da safhalarıdır: Omurganın temelinde, “uyku” hâli vardır ki normal sıradan insanda orası Luz’un bulunduğu yerdir. Kalbin içinde ise, onun “filizlenmesi”nin ilk safhası başlar ki tam anlamıyla “ikinci doğum”dur, alın gözünde insanî durumun kemali, mükemmeliği, yani “kadîm durum” içinde yeniden bütünleşmesi söz konusudur. Son olarak, başın tacında, birey üstü hallere bir geçiş vardır ki bu en sonunda varlığı “Yüce Özdeşlik”e kadar götürmelidir.
Bu konu üzerinde, bazı özel sembollerin ayrıntılı olarak incelenmesiyle ilgili olan değerlendirmelere girmeden daha fazla duramayız. O değerlendirmelerin yeri de daha başka incelemelerdir, çünkü biz burada çok genel bir bakış açısı üzerinde durmak istedik ve bu tür sembolleri gerekli olduğu ölçüde sadece örnekler ya da “açıklamalar” tarzında ele aladık. O halde, sonuç olarak kısaca belirtmemiz gerekir ki inisiyasyon, “ikinci doğum” olarak, esasında insanî varlık içinde aynı prensibin, evrensel zuhur içinde “ezelî Avatâra” olarak gözüken bir prensibin “gerçekleşetirilmesi”nden başka bir şey değildir.”
(Dipnot: Burada farklı çevrimsel dönemler boyunca zuhur eden özel Avatara’lar söz konusu değildir, ama gerçekte ve başlangıçtan itibaren bütün Avatara’ların bizzat prensibi olan bir şey söz konusudur, aynı şekilde İslâm geleneği bakış açısından da, Rûh-ı Muhammediye peygamberlerle ilgili bütün zuhurların prensibidir ve yine bu prensip, yaratılışın bizzat kaynağında bulunan prensiptir. Bu arada şunu hatırlayalım ki Avatâra kelimesi, tam olarak bir prensibin zuhurun alanı içine “inişi” ifade eder ve diğer yandan, “tohum” ismi ise de, Kitab-ı Mukaddes’in pek çok metinlerinde Mesih’e uygulanır.)
SADIK YALSIZUÇANLAR
NOT: 13 OCAK 2010 SAAT 19.00 'DA PENDİK BELEDİYESİ MEHMET AKİF ERSOY SANAT MERKEZİNDE ANADOLU MAYASI SÖYLEŞİ DİZİSİNİN YENİ HALKASI YAPILACAKTIR.
İLGİLENLERE HATIRLATILIR.
http://www.izlesene.com/video/muzik-muzik----hersey-seninle-guzel-furkan_cahotmailcom/1273155
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder