19 Aralık 2010 Pazar

DÜNYADAN CENNETE AÇILAN KAPI: OSMANLI ŞEHRİ




Bu yazı bugün DÜNYABİZİM.COM adresinde yayınlanmıştır.


DÜNYADAN CENNETE AÇILAN KAPI: OSMANLI ŞEHRİ
             Moderniteye kurban verilen güzellikler bir bir çekiliyor hayatlarımızdan. Gördüğümüz ve bizatihi içinde yaşayarak biçimsizliğinden rahatsızlık duyduğumuz kentleşme karşısında umutsuzluğumuz giderek artıyor. Hele de metropol diye adlandıran büyük şehirlerden birinde isek bu vahim durum günlük yaşamlarımızı felç eden trafik, güvenlik vb. bir çok soruna da kaynaklık ediyor. Bu tablo karşısında acil olarak ciddi tedbirlerin alınması gerekiyor.
                İşte bu amaçla kaleme alınan makalelerden bir seçki Timaş Yayınları tarafından 2010 yılı ortalarında okuyucuya sunuldu.“Osmanlı Şehri” adlı kitap bu yıl içinde kaybettiğimiz yazarın ölümünden önce çeşitli dergilerde yayınlanan makalelerinden derlenerek hazırlanmış olup bizi ümitsizliğe düşüren çarpık kentleşme konusunda reçeteler sunuyor. Kitabın yazarı, uluslararası düzeyde ödülleri bulunan bilge mimar Turgut Cansever.
                Yazara göre;“İnsanın, hayatını düzenlemek üzere meydana getirdiği en önemli, en büyük fiziki ürün ve insan hayatını çevreleyen yapı” olan şehrin imajı “İslam kültürlerinde cennet tasavvurunun bir yansımasıdır” ve dünyayı güzelleştirmek için meydana getirilmiştir. İnanç sahibi her insanın ulaşmayı ümit ettiği cennet kavramı İslam toplumlarının hayatlarına dair çerçeveleri belirler. Dolayısıyla başta mimarlık olmak üzere tümü sanatla ilgili olan yazılar “OSMANLI ŞEHRİ” diğer bir deyişle “OSMANLI CENNETİ” başlığı altında derlenmiştir.
                Kitap üç bölümden oluşuyor; ilk bölümde şehir- sanat- mimari, ikinci bölümde osmanlı şehri, son bölümde de sorunlar ve çözümleri içeren makaleler  yer alıyor.
                Tarihten edebiyata, divan şiirinden tasavvufa, yaşamdan mimariye bir çok konuya değinilen kitapta yazarın ufkunun genişliği gözden kaçmıyor. Akıcı üslubu ve mimariye bütüncül bir yaklaşımla bakması, insandan ve vazifelerinden ayırmaması da kitabı mimari üzerine yazılmış diğer eserlerden ayırıyor.
                Eğitim sistemimizdeki aksaklıklar sebebiyle tarihi ve kültürel açıdan köklerinden uzak yetişen nesillere de kaynaklık edecek bu kitaptan bir çok yeni bilgi edinme şansınız da var: Mesela Osmanlı şehir mimarisinin çıkış noktalarını, uygulanışını ve günümüze bakan yönünü öğrenmek mümkün.
                 Tabi şu noktaya da vurgu yapmakta fayda var: Kitapta bir araya getirilen makaleler edebiyat ve mimari dergileri için yazıldığından teknik kavramlara da sıkça yer verilmiş olması hasebiyle uzmanlığınız bu alanlarda ise istifade şansınız daha yüksek olacaktır. Bir de yazarın bundan önceki kitaplarını okumuş olmanın da faydası görülecektir.
                 Ama yine de genç nesillere alanında en iyi ödüllere layık görülmüş bir mimarın aslında bütüncül yaklaşımı yakalayarak tek kanatla uçulmayacağını göstermesi, günümüz şartlarında da modern bir derviş, bir bilge olunabileceğini ispat etmesi, böyle bir insanı kendi satırlarından tanıma şansı sunması açısından mutlaka okunması gereken bir kitap olduğunu belirtmek isterim.
                Kitabı tek bir cümle ile özetleyecek olsak sanırım şu denebilir: İnsan kainata bir emanetçi olarak gelmiş olup emaneti koruma ve güzelleştirme yükü omuzlarındadır. Bu nedenle bilinçli olmalı, israfa girmeyecek yöntemler kullanarak geleceğini kurmalı, şehirlerini yaşayan, yaşanan bir hale getirmelidir. Bu noktada her ferde ortak sorumluluk düşmektedir.
                 Kitaptan birkaç alıntı yaparak devam etmek istiyorum:  Modern şehirde, insan hayatını sürekli birbirine benzer duvarlar arasına hapseden, dünyaya sırtını dönen, ona karşı duyarsız olan, hatta duyarsız olması da önemsiz sayılan bir insan telakkisi görüyoruz. Buna karşılık Osmanlı Şehri, sakin, hareketli yol şeması üzerinde, yol boyunca yeri, biçimi, şahsiyeti değişen evlerin arasında büyük abidelerin bulunduğu yerleri, büyük abidevi ağaçların bulunduğu meydanları, alçak duvarlardan sarkan çiçekleri yahut meyve ağaçlarının sarkan dallarını görerek ve parlak, farklı renklere sahip evlerin arasından geçerek, her an yeni bir güzellikle karşılaşarak yaşayan bir insan için vücuda getirilmiş oluyor.
                 Osmanlı şehri insanlık tarihinde benzeri az olan müstesna bir kültür ürünüdür. Eflatun, “İnsanın en büyük erdemi şehir kurmak erdemidir” diyor. Osmanlı şehirlerinde çok seslilik, polifoni vardır. Evler, insan hayatının değişkenliği ve geçiciliğine uygundur. Mahallelerde her türlü insan vardır, hepsi özel bir renk olup ahenkli tablolar gibidir. Oysa Avrupa’da tek tiplilik esastır, kimse evinin dışında istediğini yapamaz. Yönetici iradeye boyun eyer.
                Kitapta bahsedilen ve günümüze yönelik çözüm önerilerinden biri de, galaksi biçimli şehirler kurulmasıdır. İş sahaları, sanayi siteleri limanlar şehrin dışına taşınmalı ve o civarda yerleşim yapılmalıdır ki, yolda zaman ve para kaybı yaşanmasın. Bu sistem bu gün Almanya ve İtalya’da kullanılıyor.  Böylece bizdeki gibi şehirler yağ lekesi gibi büyümüyor.
             Yazar gözünü ötelere dikmiş umutlu tavrıyla gönüllerimize bir meşale yakıyor ve her şey niyettedir, eğer Osmanlı evi baz alınıp 17.YY’ın Osmanlı şehirleri kurulabilirse yaşamımız cennet bahçelerine benzer bir hale çevrilebilir müjdesini veriyor.
              Osmanlı Devleti’nin (Üçüncü selim devrinde) bütüncül görüşü kaybettiğinde yavaş yavaş dünyaya saadet dolu şehirler kuran sistemin çökme sürecine girdiğini hatırlatırken, batının standartları yerine kendi standartlar ruhumuzu geliştirmemiz gerektiğini, tevazuu, çekingenliği, dürüstlüğü, azla yetinmeyi, dinimizden, inançlarımızdan, tasavvufi eğitimimizden edindiğimiz davranış standartlarını tekrar kurma zorunluluğumuzu şu sözlerle ifade ediyor: “İçerisinde bulunduğumuz çağın meselelerini çözmek ve kültürünü ve çevresini inşa etmek için “Bak, her şeye bak” şeklindeki İslami emri yerine getirmek ve yaradılışın yapısında mevcut ilahi iradeye kayıtsız şartsız uyarak, karanlık gecede yalçın kaya üzerinde karıncanın ayak izinden daha gizli olan putlaştırma yanılgısına düşmeden, tarihi tecrübeyi bu yaklaşım ile değerlendirerek çözüm aramak, çağın gereğini gerçekleştirmeye yönelmek gerçek çağdaşlığa, gerçek modernliğe ulaşmaya imkan verecektir. Temel inanç sistemimizin bütün davranış ve ruh hallerimizi nasıl şekillendirdiğinin bilgisini tekrar tesis etmek asli meselemizdir”
                  Bilge Mimar Turgut Cansever’in bir çok mimari eser yanında ardında bıraktığı kıymetli mirastan bir kesit olan “Osmanlı Şehri” bize sanata dair yepyeni bir dünyanın kapılarını aralama fırsatı sunuyor. Ne mutlu o kapıdan geçip bütüncül bakışı yakalayabilenlere…
HANDAN GÜLER 

1 yorum:

Sabahattin Gencal dedi ki...

Merhaba,
Bir çalışmanız "Bloglardan Seçmeler"de yayınlandı.
Hayırlı günler dileğiyle.

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin