14 Ekim 2009 Çarşamba

VİZYONDAKİLERDEN...UZAK İHTİMAL...



UZAK İHTİMAL...TARIK TUFAN'IN ANLATIMIYLA FİLMİN KONUSU KISACA ŞÖYLE:

"istanbul'a resmi tayini çıkan Musa, müezzin olarak Galata'da küçük bir camiye yerleşir. Caminin müezzin lojmanı olarak kullandığı daireye yerleşen Musa, karşı dairede yaşayan Clara ile karşılaştığında hayatında neler değişebileceğinden habersizdir. istanbul'un aristokrat ailelerinden birine mensup olan ve şimdilerde sahaflık yapan Yakup Demir, yıllar önce birlikte yaşadığı Anita' dan doğan kızını aramaktadır. Rahibe adayı Clara, müezzin Musa ve Sahaf Yakup Demir'in hayatları Galata'da kesişir. Üç farklı hayat, üç farklı insanlık durumu kesiştiğinde ortaya sıcak, kimi zaman neşeli, kimi zaman da hüzünlü bir öykü çıkar. Müezzin Musa'nın gün geçtikçe Clara'ya aşık olması ve fakat ifade edememesi bir başka hüzünlü hikayenin başlamasına neden olur. Musa bir yandan Clara ile yakınlaşmaya çalışırken diğer yandan da sahaf Yakup Demir'in dünyasına girmektedir. Bu süreç Musa'yı bambaşka dünyalara yakınlaştırırken, hayata bakışında da değişik kapılar açmaktadır. Musa artık istanbul'a geldiği günden farklı bir kimlik olarak karşımızdadır. Yakup Demir'in yaşam öyküsünde ortaya çıkan büyük bir sürpriz bütün kahramanlarımızın hayatlarını alt üst eder. Bu yeni durumda Musa'nın bir karar vermesi gerekmektedir. Musa'nın kararı çok kolay olmayacaktır. Üç Mesele; üç farklı insanın hayatını gerçek bir dille anlatırken, sıradışı bir aşkın insani sıcaklığını taşıyor"

Mahmut Fazıl Coşkun'un yönetmenliğini yaptığı filmin senaryosunda Tarık Tufan, ismail Kılıçarslan, Bektaş Topaloğlu, Görkem Yeltan isimleri var.
-------------------------------------------------------------------------------------
Film hakkında kişisel izlenimim ise şöyle:

Başrol oyuncusu Nadir(musa)çok iyiydi.
Belki de filmin belkemiği onun oyunculuğuydu.
Senaryo diyaloglardan arındırılmıştı.
Nuri Bilge ceylan vari bir yönetmenlik denemesi olmuş.Ama planlar, görüntüler arası geçişlerde kopukluklar olsa da verilmek istenen duyguyu musanın üstün performansı ile alabiliyorsunuz.
Yavaş, neredeyse günle birebir eş zamanlı,platonik bir film isteyenler için biçilmiş kaftan.
Polisin eve baskını falan komikti yalnız, polisleri oynayan oyuncular da kötü
idi.Öyle karakol sahneleri 1980 de vardı
Şimdi emniyet gayet demokratik, polisler kibar, karakollar bakımlı,
dört yıldır ikiyüzden fazla karakola giden, ifadede bulunan bir avukat kişisi:)) olarak inandırcı bulmadım o sahneleri.

Bir de böyle silik, aşkına sahip çıkmakla çıkmamak arasında gidip gelen erkek tiplerini sevmediğimi belirtmeliyim.Maalesef böyle insanlar çok...O açıdan film güzel bir fotograf çekmiş, görüntüler üzerinden duyguyu geçirmeyi hedefleyen bir film izlemek istiyorsanız kaçırmayın derim.Yok ben diyalogsuz, yavaş şeyler izleyemem diyorsanız bu film size uygun değil derim.
----------------------------------------------------------------------

Senaristlerden Tarık Tufan'ın kaleminden bir yazı var şimdi de sırada:

ANNA

Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlayan adamlarız Anna.

Büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.

Sanayi devriminde bile, karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.

Piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde. Kalbimiz derken, ilk gençliğimiz, sakalımız, bir kasetiniki yüzüne de ardarda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum aslında.

İşte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
İnsaf et Anna!

Gidelim buradan.

Senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.

Hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.

Ölelim diyecektim az kalsın. Ölmeyelim. Hiç ölmeyelim Anna.

Sarılalım diyecektim az kalsın. İçimden böyle şeyler de geçiyor işte. Sarılalım, dudakların…

Tamam sustum.

Gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. Şiir kalsın istersen, sadece otursak. Oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut. Ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak. Yüzüme bak ama Anna, yüzüme bak. Gözlerime bak, gözlerimin içine bak.

Gözlerim biraz karanlık. İçinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, Turgutlar, Edipler, Sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.

Gözlerim biraz yorgun. İçinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…

Bekleyişler Anna. Köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela. Nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba, babası tersanede oğul, oğlu şizofren anne.

Hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var. Ama geçecek hepsi, geçecek. Şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.

Gözlerimin içine bakmaktan korkma Anna.

Sen adımını attığın andan itibaren Hira dinginliğine dönüşecek ortalık.

Tanrı bizimle de konuşur belki.

TARIK TUFAN

8 yorum:

Unknown dedi ki...

bu senaryoyu usta ellerden çıkma bir roman olsa da okusam dedim bir an...

Unknown dedi ki...

evet haklısın funda galiba roman daha iyi anlatırdı ama en iyi erkek oyuncu ödülünü hakketmiş başrol oyuncusu

âyine dedi ki...

hımm romanı olsaydı, aynı filmdeki musa'yı hayal ederdim ben herhalde :d, evet bu yüzden filmi çok sevdim, tekrar tekrar izlerim, eksikleri vardı elbet ama onlar hiç batmadı gözüme, musa'nın bir bakışı yetti içimi parçalamaya

Unknown dedi ki...

bence de en başarılı yanı musa idi
bu arada bloguma hoşgeldin ayine-i devran:))yorumun ve katkın için sağol ve diyorum ki yine gel:))

âyine dedi ki...

hoşbuldum :) geliriz yine (ki geldik zaten) beğendim burayı :d

Confeng dedi ki...

Yerli filmleri eleştirirken zaten biraz toleranslı olmalıyız. Kusursuz yapım neredeyse yok. İlla ki bir şeyler aksıyor, ama mühim olan filmin diğer yönlerinin bunları kapatabilmesi.

Konusu ilginç, yazıdan çıkardığım kadarıyla izlemeye değer bir film. Fırsat bulurum umarım.

Unknown dedi ki...

haklısın number 7 tolerans gerekli açıkçası daha büyük bir beklenti ile gittim bir şey olacak diye bekledim ama sadece resim çekmiş bırakılmış ilk çıktığımda hayalkırıklığı yaşadım beklenti yüksek olunca lakin içimde demlendikçe galiba iyiydi duygusu ağır bastı iyi seyirler

Unknown dedi ki...

hep gel ayine-i devran

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin