8 Mayıs 2010 Cumartesi

DÜN UÇAN SÜPÜRGEYE BİNDİM DÖRT FİLM İZLEDİM:))

1-KADIN OLDUĞUM GÜN THE DAY I BECAME A WOMAN


İRAN/IRAN, 2000, 35 mm, renkli/color, 78’
YÖNETMEN/DIRECTOR: Marziyeh Meshkini
OYUNCULAR/CAST: Fatemeh Cherag Akhar, Shabnam Toloui, Azizeh Sedighi
ÖDÜLLER/AWARDS:
Chicago Uluslararası Film Festivali “En İyi İlk Film”/Chicago International Film Festival “Best First Film”, 2000
Güneyden Filmler Festivali “FIPRESCI Ödülü”/Films from the south Festival “FIPRESCI Prize”, 2000
Pusan Uluslararası Film Festivali “En İyi Asya Filmi”/Pusan International Film Festival “Best Asian Film”, 2000
Selanik Film Festivali “En İyi Yönetmen”/Thessaloniki Film Festival “Best Director”, 2000
Toronto Uluslararası Film Festivali “Keşif Ödülü”/Toronto International Film Festival “Discovery Award”, 2000
Venedik Film Festivali “'CinemAvvenire' Ödülü – En İyi İlk Film”, “Isvema Ödülü”, “UNESCO Ödülü”/Venice Film Festival “'CinemAvvenire' Award - Best First Film”, “Isvema Award”, “UNESCO Award”, 2000

Kadın Olduğum Gün, İran'da kadın olmak üzerine çekilen en etkileyici ve çarpıcı filmlerden biri. Marziyeh Meshkini üç yalın öyküyle kadının hayatının üç evresini derin bir varoluşsal anlam katarak yansıtmayı başarıyor. Aynı zamanda kara mizahı ve simgeleri ustalıkla kullanarak görselliği güçlü bir sinema diliyle ataerkil düzeni ve özgürlüğü satın almaya dönüştüren tüketim ekonomisini eleştiriyor. Pek çok festivalden ödülle dönen film, Mohsen Makmalbaf ekolünün en başarılı örneklerinden biri.

KİŞİSEL KANAATİM: Seyrettiğim filmlerden farklı ve etkileyici bir yapıttı. İran sinemasından daha önce Cennetin Çocukları filmini izlemiştim o da çok iyi idi. Bu filmde de özellikle yukarıdaki resimdeki kadının tutkusunun peşinden gidişi, hayatın bir yolculuk oluşu, biri bitse bir başka engelin yolumuzu keseceği, azmin zaferinin de bir yere kadar olduğu görsellik imgelerle zenginleştirilerek sunulmuştu. Son bölümünde yaşlı bir kadının kenisine miras kalması sonucu hayatı boyu alamadığı şeyleri almak için yaptığı gereksiz alışverişlerle tüketim toplumu olgusu inceden eleştiriliyor. Seyredilmesi gereken bir film :)) 



2-DERİMDEN DE İÇERİ CAN GO THROUGH SKIN


HOLLANDA/THE NETHERLANDS, 2009, 35 mm, renkli/color, 94’
YÖNETMEN/DIRECTOR: Esther Rots
OYUNCULAR/CAST: Rifka Lodeizen, Wim Opbrouck, Chris Borowski, Elisabeth van Nimwegen, Tina de Bruin
ÖDÜLLER/AWARDS:
Hollanda Film Festivali “En İyi Kadın Oyuncu”, “En İyi Kurgu”/Nederlands Film Festival “Best Actress”, “Best Editing”, 2009
Transilvanya Uluslararası Film Festivali “FIPRESCI Ödülü”/Transilvania International Film Festival “FIPRESCI Prize”, 2009

Belgesel sinema geçmişi olan yönetmen Ester Rots’un ilk uzun metraj filmi olan Derimden de İçeri’de travma sonrası hayatını sürdürmeye çalışan sıradan bir kadının izini sürüyoruz. Erkek arkadaşı tarafından terk edildikten sonra yaşama sevincini yeniden kazanma sürecine giren Marieke, bir pizza dağitıcısı tarafından tecavüze uğrar. Yaşadığı sarsıntıları atlatmakta zorlanan ve Amsterdam’ın kaotik atmosferinden kurtulmak isteyen Marieke Hollanda’nın kırsal bir bölgesinde izbe bir kulübeye taşınır. Esther Rots Marieke karakterini kurgularken (yaratırken) yaşadıkları travmadan sonra kendi yaralarını kendileri sessizce sarmaya çalışan birçok kadının tecrübelerini yansıtma fikrinden yola çıktığını belirtiyor.

KİŞİSEL KANAATİM: Film vermek istediği duyguyu çok iyi veriyor. Kadınların dünyanın neresinde olursa olsun saldırılara açık olduğu ve bu saldırılara maruz kaldığında toplumun, ruh dünyası çökmüş olan kadına mağdur değil de suçlu imiş gibi bir algıyla yaklaştığı, hukukun yaşama ve acılara yetişemediği çok sahici bir şekilde aktarılıyor. Bu filmi seyrederken her şeye rağmen ailelerimiz arkadaşlarımızla yaşadığımız ve yardımsever bir toplum olduğumuz için mutlu oldum. Ama acı o kadar iyi yansıtılmıştı ki, filmden sonra dışarı çıktığımda adımlarımı korkak attğımı farkettim. Dilerim hiç bir kadın maddi manevi hiç bir tecavüze uğramadan sürdürür yaşamını. İyi bir film, güzel bir oyunculuk için gidilebilir ancak kasvet ve korkuya meyili iseniz bu duygularınızda artış sağlayabilir :))


3-KIŞ SESSİZLİĞİ WINTER SILENCE


HOLLANDA/NETHERLANDS, 2008, 35 mm, renkli/color, 70’
YÖNETMEN/DIRECTOR: Sonja Wyss
OYUNCULAR/CAST: Gerda Zangger, Sandra Utzinger, Brigitta Weber, Katalin Liptak, Sarah Bühlmann
ÖDÜLLER/AWARDS:

Hollanda Film Festivali “En İyi Ses” /Nederlands Film Festival “Best Sound”, 2009

Kış Sessizliği, adı üzerinde sessizlik ve kış anıştırmaları ile dolu bir Hollanda filmi. Bu yüzden rüya ile gerçek, hayal ile oyun, masal ile hakikat, bugün ile düne ilişkin hikayeler iç içe geçmiş matruşkalar gibi. Kış Sessizliği, babalarını bir av sırasında yitiren dört kız kardeş ve annelerinin öyküsü. Püritenizmin ve konservatizmin insan yaşantısını belirleyen yüksek denetimli parametrelerinin Baba’nın Yasa’sı ile daha da berkleştirildiği bu evde, babanın ölümü ile temsil ettiği otorite ortadan kalkmış gibi gözükse de, kendisini sözlü olmayan dilde ve yaşam pratiklerinde sürdürmeye devam ettirirken, masalsı “geyik avcıları” her hareketleri cetvelle çekilmiş şekilde belirlenmiş, temastan ve kahkahadan, mutluluktan yoksun olan eve, avlarını bekleyen birer hayalet gibi sızıveriyorlar. Kadınların saçlarındaki örgüleri açıp, rüzgarda özgürce bırakması gibi bir film Kış Sessizliği.

KİŞİSEL KANAATİM: Neredeyse içinde on cümle barındırmayan, kasvetli bir film. Bolca imgenin kullanıldığı, gelenekerin eleştirildiği filmi anlamamıza yardımcı olan ise film sonrası söyleşi yapan Hollandalı yönetmen oldu.:)) Kadın ve erkeğin aslında bir bütün olduğu ve her açıdan birlikteliğe gereksinim duyduğu, katı engellemelerin, yersiz geleneklerin, baskıların yasak ilişkilere sürüklediği ve bu ilişkilerin sonçlarının ağır olduğunu düşündüm. Kadınların saç örgülerini açıp özgürleşme yolunda fikri bir adım atmaları gibi sonnda güneşin çıkması ve kardelenlerin başvermesi ile kasvetli sessizliğin umuda dönüştürülme çabası görülüyor. İmgelerin yoğunl filmler seyretmeyi sevenler iin ideal bir film.:))       


4-ÇİNLİ BİR KIZ SHE, A CHINESE


İNGİLTERE-FRANSA-ALMANYA/UK-FRANCE-GERMANY, 2009, 35 mm, renkli/color, 98’
YÖNETMEN/DIRECTOR: Xiaolu Guo
OYUNCULAR/CAST: Huang Lu, Geoffrey Hutchings, Chris Ryman, Wei Yi Bo

ÖDÜLLER/AWARDS:
Hamburg Film Festivali “Senaryo Ödülü”, 2009/Hamburg Film Festival “Screenplay Award”, 2009
Locarno Uluslararası Film Festivali “Altın Leopar”, 2009/Locarno International Film Festival “Golden Leopard”, 2009

Çinli Bir Kız filmindeki Mei kendisinden uzakta nefes alıp veren lolipop rengindeki “kozmopolitan” hayallerin esiri olmuş ve henüz genç kızlığa “terfi etmiş” iken, dünya gerçeğine gözlerini tecavüze uğrayarak açar. Ülkesinde kuş uçmaz kervan geçmez bir taşra kasabasında doğan Mei, Güneş Batmayan Krallık’ın başkentine doğru sürüklenen hikayesinde bir piyon mu yoksa tıpkı Antigone gibi tüm insani iradesi ile karar verecek büyük bir kale mi olacaktır? Acısını estetize ettiği o küçük ama kahramanca hareketler başkaları tarafından görülüp,anlaşılabilecek midir?

KİŞİSEL KANAATİM: Dünyanın her yerinde erkeğin erkek, kadının kadın, manyağın manyak, tacizcinin tacizci olduğunu anlatan bu film maceraperest bir kızın başına gelen sancılı bir yaşam yolculuğu. Annesinin memur ve gözlüklü, kıza göre tipsiz biri ile evlendirip sıradan bir yaşam sürdürmesine sebep olacak döngüsü içine girmeyen kız, yaşamak için her işi yapar hale geliyor, bir türlü mutlu olamıyor, Çin'den Londra'ya aşkı, özendiği batı yaşamını bulmak için gelse de maalesef hayat şartları onu sömürülmeye mahkum hale getiriyor. Kötü şartlarda çalışıyor, ciddi zorluklar çekiyor. Türkiye'de yaşamanın, henüz batı ölçüsünde bozulmamış bir toplumun fertleriyle beraber olmanın ne güzel bir şans olduğunu anlamak isterseniz bu dört filmi seyredin derim. Bizim asgari ücretlimizin bile ne ferah yaşadığını düşündüm, memurlar derseniz kral:))

Program Hatırlatması:

1-21:45...Film Şeridi:

2-23:00  Açık Deniz: Sultan Abdülhamit’e yapılan darbe ve Abdülhamit’in şaibeli ölümü konu ediliyor. Açık Deniz’in bu haftaki konukları; II. Abdülhamit’in torunlarından Orhan Osmanoğlu, Yönetmen Koray Demir ve Tarihçi Yılmaz Öztuna.
   


6 yorum:

Adsız dedi ki...

Film yorumlarınız çok net ve fikir verici olmuş teşekkürler.ben abd sinemasının dayatmalarından bıkmış biri olarak farklı ülke sinemalarını daha çok seviyorum.

Unknown dedi ki...

sevgili ruh gezgini
teşekkür ederiim ben de farklı ülke sinemalarını seviyorum bu nedenlerle festivaller ciddi imkan sağlıyor yoksa çok seyirci çekmeyen filmler pek gösterime girmiyor
abd sineması ve bize yutturdukları konusunda şu kitapla ilgili yazımda aktarımlar bulabilirsiniz
http://sensizyildizlarabakamam2.blogspot.com/2010/04/simulasyon-kurami-uzerine-notlar-ve.html

Zehra Fındıklı dedi ki...

tavsiyeler dikkate alınmıştır... :)

Unknown dedi ki...

tavsiylerimize dikkat eden birilerinin olması şeref verici

Dilsuhan dedi ki...

Sizi (Blogunuzu)keşfedeli çok olmadı ama beğenerek okuyorum. Sanırım meslekdaşız ve okuma zevkimizde ortak.Sizin film yazılarınız bana, defterime yazdığım film notlarımı bloga geçirme şevki verdi... Tabi işin zor kısmı zaman bulup yazmak.Selamlar

Unknown dedi ki...

sevgili dilsuhan aslında 6 aydır doğru düzgün blogla ilgilenemiyorum daha gerilere giderseniz daha dolu dolu bir blogla ve yazılarla karşılaşırsınız şimdilerde biraz yoğunluklarım arttığından istediğim gibi ilgilenemiyor yazı yazamıyorum dediğiniz gibi deftere not alacağıma buraya alayım diye okuduğumu seyrettiğimi sıralıyorum kimse okumazsa bana arşiv olur diyorum ama izleyici olmADAN da okuyanlarım olduğunu biliyor faydalı olmayı diliyorum
siz e de hem hoşgeldiniz diyorum hem de yorum yazma zahmetiniz için teşekkür ediyorum
evet zaman yetmiyor hiçbirşeye bloglarınızı da baktım 2 de çocuk olunca zaten kadın olmak yeterince yorucu iken bir de annelik binince üzerine zor oluyor hele de mesleğinizi yapıyorsanız heryere yetişmek zor gerçi bazen çalışmak evden ve gürültüden kaçış için bir çıkış yolu oluyor:)) Allah kolaylık versin katkılarınızı beklerim notlarınızı da defterlere hapsetmeyin ki faydalanalım

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin