12 Mayıs 2010 Çarşamba

UÇAN SÜPÜRGE'DE YOLCULUK 2

 
1-GÖZLERİMİ DE AL TAKE MY EYES
İSPANYA/SPAIN, 2003, 35 mm, renkli/color, 106’

YÖNETMEN/DIRECTOR: Icíar Bollaín
OYUNCULAR/CAST: Laia Marull, Luis Tosar, Candela Peña, Rosa Maria Sardà, Kiti Manver
ÖDÜLLERİNDEN BAZILARI/SELECTED AWARDS:
Créteil Uluslararası Kadın Film Festivali “Büyük Ödül”, “Seyirci Ödülü”/ Créteil International Women's Film Festival “Audience Award”, “Grand Prix”, 2004
Goya Ödülleri “En İyi Film”, “En İyi Yönetmen”, “En İyi Kadın Oyuncu” (Laia Marull), “En İyi Erkek Oyuncu” (Luis Tosar), “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” (Candela Peña), “En İyi Senaryo”, “En İyi Ses”/ Goya Awards “Best Film”, “Best Director”, “Best Actress”, “Best Actor”, “Best Supporting Actress”, “Best Screenplay”, “Best Sound”, 2004
Seattle Uluslararası Film Festivali “En İyi Aktör” (Luis Tosar)/Seattle International Film Festival “Best Actor”, 2004
San Sebastián Uluslararası Film Festivali “En İyi Film”, “Mansiyon Ödülü”, “Gümüş Denizkabuğu” (Laia Marul, Luis Tosar)/San Sebastián International Film Festival “Best Film”, “Special Mention”, “Silver Seashell”, 2003

22 uluslararası festivalden 50’ye yakın ödül almış bir feminist film, bir başyapıt. İspanya’da bir milyondan fazla kişinin izlediği, pek çok ülkede gösterilen bu film, kocası Antonia’nın fiziksel ve duygusal şiddetine maruz bırakılan Pilar’ı anlatır. Pilar, soğuk bir kış gecesi oğluyla birlikte evden kaçar ve kız kardeşinin evine sığınır. Kocasının onu arayacağından şüphesi yoktur. Çünkü Pilar kocasının her şeyidir, ona “gözlerini vermiştir”. Yönetmen, aile içi şiddetle ilgili yanıtlanmamış çok soru olduğu için bu konuya odaklandığını söylüyor. Film İspanya’dan, ama kadınlara karşı şiddet dünyanın her yerinde!
 
KİŞİSEL KANAATİM: Nasıl güzel bir oyunculuk şöleniydi bu film anlatamam. Kadının her yerde kadın, erkeğin her yerde erkek olduğunu görmek için bile izlenir. Öfke kontrolünü sağlayamayan bir erkeğin uygualadığı fiziksel ve duygusal şiddetin, bir kadının duygu dünyasında adama olan büyük aşkına rağmen nasıl da derin yaralar açtığını gösteren iyi bir yapıt. Belki de en çok erkekler izlemeli ve hesap etmedikleri öfke krizlerinin yol açtığı travmaları görmeli. Bir de Türk erkeğini maço bulan, kıskançlıklarını gelenekçiliği ve geri kalmamızın nedeni olarak sunulup çarpıtılan dini değerlere yükleyenlere de cevap olacak nitelikte bir film bu. Yani erkeklerin kendi kadını üzerindeki düşünceleri, hisleri, tıpkı annelik, tıpkı aşık olunan adamın kahrını çekmek gibi evrensel ve insani duygular. Bu arada bu gün okuduğum kitaptan öğrendiğime göre  maço kelimesi ispanyolcadan türeme imiş:))
Bu filme denk gelirseniz kaçırmayın derim; 50 ÖDÜLÜ boşa almamış:))  
 
2-İKİ TUTAM SAÇ: DERSİM’İN KAYIP KIZLARI TWO WISPS OF HAIR: THE MISSING GIRLS OF DERSIM
TÜRKİYE/TURKEY, 2010, betacam, renkli/color, 55’

YÖNETMEN/DIRECTOR: Nezahat Gündoğan
 
Bu yılın en çok konuşulan belgeseli. 1938’de Kürtler Dersim’den sürülürken rütbeli asker ailelerine verilen Kürt kızların saklı tarihini, onlardan ikisinin birer tutam saçını koynunda saklayan kadınların anlatımlarıyla görünür kılıyor yönetmen. Huriye ninenin sözleri, o kızların geride bıraktığı ailelerin özlemini anlatmaya yetiyor: “Taş olsaydım erirdim, toprak oldum dayandım…”
 
 
 
 
KİŞİSEL KANAATİM: Salonun tıklım tıklım olduğu, başında ve sonunda uzun alkışların tutulduğu belgesel filmi herkes izlemeli ki, tarih kitaplarımızda geçmeyen gerçekleri öğrenelim ve bu ülkenin acı çekmiş bir çok kesimini anlayabilelim, anlatabilelim. Anlatılan acı çekmiş milletten değilim ama acının, zulmün ne olduğunu idrak edecek kadar anı biriktirmiş olmalı ki belleğim tüm salon gibi gözyaşlarımı tutamadım. Umarım diğer acı çekenler de maruz bırakıldıkları halleri bunca güzel anlatabilir ve toplumumuz empati yeteneğini geliştirerek birbirini anlama noktasına biran önce ulaşıp hoşgörüyü, sevgiyi hayatına hayat kılabilir. Böyle yapımların çoğalması dileğiyle...   
 
 
3-KÖPRÜDEKİLER MEN ON THE BRIDGE
TÜRKİYE-ALMANYA-HOLLANDA/TURKEY-GERMANY-NETHERLANDS, 2009, 35 mm, renkli/color, 87’

YÖNETMEN/DIRECTOR: Aslı Özge
OYUNCULAR/CAST: Fikret Portakal, Murat Tokgöz, Umut İlker, Cemile İlker
ÖDÜLLER/AWARDS:
Ankara Uluslararası Film Festivali “Ulusal Yarışma–En İyi Film”, “En İyi Kurgu”/Ankara International Film Festival “National Feature Film Competition – Best Film”, “Best Editing”, 2010
Altın Koza Film Festivali “En İyi Film”/Golden Boll Film Festival “Best Film”, 2009
İstanbul Film Festivali “Altın Lale Yılın En İyi Türk Filmi”/Istanbul Film Festival “Best Turkish Film Of The Year”, 2009
Londra Türk Filmleri Festivali “Golden Wings Dağıtım Ödülü”/London Turkish Film Festival “Golden Wings Award”, 2009
 
Aslı Özge’nın geçen yılın heyecanla karşılanan, festivallerde ödülleri toplayan bu filmi, yeni bir sinema diliyle de tanıştırıyor seyircisini. İstanbul’da yaşama tutunmaya çalışan üç erkeğin öykülerinin kesiştiği Boğaz Köprüsü’ni eksene alan film, gelecek korkusunun şekillendirdiği gündelik hayatlara odaklanıyor. Filmde, Emniyet Genel Müdürlüğü çekimlerin gerçek polislerle yapılmasına izin vermedi; filmdeki tüm polis rolleri için amatör ve profesyonel oyuncular seçildi.
 


KİŞİSEL KANAATİM: Aman Allah'ım! Tam bir felaketti. Acaba nereye bağlayacak bu üç kişinin hayatını nasıl kesiştirecek diye sonuna kadar izleme zahmetine katlandığım filmde hikaye  öylece ortada bırakıldı.Nerdeyse tüm salon ne kötü film diye söylendi, çıkanlar oldu.Sonuçta sinemada vizyonda değil, ciddi sinemaseverlerin takip etmeye çalıştığı bir festivalde memnuniyetsizlik ifadelerinin olması da manalı doğrusu. Ama film 5 ödül almış:)) Bu nedenle benim de dahil olduğum seyirciler demek biz sinemadan bir şey anlamıyoruz ki böyle hissettik diye de tepki verdi:)) En kötüsü de ne biliyor musunuz, oyuncular. Kesinlikle filmi yönetmen kadar oyuncuların da taşıdığını, burada rezalet bir oyuncu seçimi olduğunu belirtmeliyim. Flash TV de reality showlarda oynayan oyuncuları mumla aradım desem yalan olmaz. Kabul ediyorum, oyunculuk ciddi yetenek istiyormuş:)) Şimdiye kadar kötü olduğunu düşündüğüm filmlerden özür dilemek istiyorum, bu kadar kötüsünü hiç bir yerde seyretmedim. Kuştepe'ye kamerayı götürmüş, oradaki halka kendiniz olun, oyunculuk istemiyorum demiş ancak kameranın varlığının farkında olan ara ara kameraya bakıp olmayacak yerde tıslayarak gülen insanlar filmin sahiciliğine gölge düşürmüş. Oysa iyi bir casting ve senaryo ile bu hikaye işlenebilirdi. Filmi izleyen ve festival jürilerinin ödül verme sebebini anlayan varsa bana izah ederse sevinirim:)))      
 

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin