6 Mart 2010 Cumartesi

"Gönülden dile yol olduğu gibi, dilden de gönüle yol vardır." der MEVLANA...GÖNÜL DAĞI'ndan akar NEŞET ERTAŞ damarlarımıza...



Gönülden dile yol olduğu gibi, dilden de gönüle yol vardır


Hayat iniş çıkışlarla dolu. Karşımıza çıkan kimi olay bir süre sıkıyor bizi, sonra bir bakmışız öncekinden daha geniş bir yol açılmış önümüzde toz duman dinince.

Ruhumuza bir esenlik gelmiş bilmediğimiz yerlerden...Buna bilgeler Allah'ın CELAL ve CEMAL sıfatlarının tecellisi diyor.Bu iki isim bazen dönüşümlü bir ritimde bazen de aynı anda iç içe geçmiş bir halde gelebiliyor yaşamımızın içine.

Bir taraftan belalarla karşılaşan ruh tam da nefes alamazken bir pencere açılıyor mavi göğe.Ve bu hayatın döngüsü sürüp gidiyor hepimizin gününde gecesinde farklı ritimlerle.

"Dağına göre kar" deyimi de bu noktadan sonra giriyor devreye. Kimimize metrelerce kar hiç zarar vermiyor, yolumuza gitmemize engel olmuyor, kimimize de henüz tam tutmamışken bile kaza yaptırıyor. Sakat bırakıyor kimi kazalar, sonrasında pencerenin kenarından naif yağışını seyrederken bile o travmaya götürüyor bizi bir dantela gibi örülmüş buzdan damlalar. Her şeyi bir daha, bir daha yaşatıyor, öfke sarıyor ruhumuzu. Böylece bir türlü iyileşemiyoruz. Malul yanımızla, kırık kanatlarımızla yaşıyor, yaşar gibi yapıyoruz. İçimizde zamanla bir habis ura dönüşüyor biriktirdiklerimiz, affedemediklerimiz. Yıllar geçiyor ki, unutmamıyoruz bize yapılanları, kazık atanları, bırakıp gidenleri. Sırtımızda taşıyoruz acılarımızla beraber, yüklerini, yüklediklerini, isimlerini. Affetmek büyüklüğünü gösteremiyoruz çoğu zaman ya da önemli değil dediklerimizi bile silemiyoruz hafızamızdan. Oysa bize zarar verenlerin hayatından çıkalı çok olmuş, bizsiz çok yollar yürünmüş oluyor. Bunu gördükçe gönül kuşumuz, üzerine yağan karların altında kıpırdamadan ölümü bekliyor ve sonra donarak ölüyor. Ölen ruh, Celal'le beraber sarmalayan Cemal'i göremiyor. İçinden dışına onu saran kötü hastalık acılara düşürmüşken vade geliyor. İmtihan bitiyor, acı içinde yaşayan insan bu dünyasını yitirirken ötelerin de elinden kaçıp gittiğini farkettiğinde iş işten geçmiş oluyor.

Bir de Allah'ın isim ve sıfatlarını eşyanın üzerinde görme gayretiyle yaşayan, affeden, bu sebeple affa layık hale gelen insanlar oluyor. Başlarına ne gelse, tavırlarını bozmadan bekliyorlar ardından gelecek nimetleri. Bir bela olan aşka tutuluyor yürekleri. Perdenin ardında sırların peşinde ama hep aynı duygu durumuyla, hayretle yaklaşıyorlar yağan kara da açan güneşe de. Ve bir gün bir de bakmışşsınız iki kanadı kırık olsa da uçuyor aşka, aşkla, vuslata. Sırtında ne gam ne tasa. Mesut oluyorlar iki dünyada da.

Aşka tutunup kırık kanatlarıyla ötelere yol alan gönül erlerinden Mevlana, oğlu Bahaddin'e anlatırken bu gerçekleri veciz kelimelerle, gönülden dile yol olduğu gibi dilden de gönüle yol olduğunu anımsatıyor:

"Bahaeddin! Eğer daima cennette olmak istersen,
herkesle dost ol, hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma!
Fazla bir şey isteme ve hiç kimseden de fazla olma!
Merhem ve mum gibi ol! İğne gibi olma!
Eğer hiç kimseden sana fenalık gelmesini istemezsen,
Fena söyleyici!
Fena öğretici!
Fena düşünceli olma!
Çünkü bir adamı dostlukla anarsan, daima sevinç içinde olursun..
İşte o sevinç Cennetin ta kendisidir.
Eğer bir kimseyi düşmanlıkla anarsan, daima üzüntü içinde olursun.
İşte bu gam da cehennemin ta kendisidir.
Dostlarını andığın vakit içinin bahçesi çiçeklenir,
gül ve fesleğenlerle dolar.
Düşmanları andığın vakit, için dikenler ve yılanlarla dolar,
canın sıkılır, içine pejmürdelik gelir..
Bütün peygamberler ve veliler, böyle yaptılar,
içlerindeki karakteri dışarı vurdular.
Halk onların bu güzel huyuna mağlup olup tutuldu,
hepsi gönül hoşluğu ile onların ümmeti ve müridi oldular.”
Bahaeddin!
Düşmanını sevmek, düşmanının da seni sevmesini istersen,
kırk gün onun hayrını ve iyiliğini söyle, o düşman senin dostun olur;
Çünkü gönülden dile yol olduğu gibi, dilden de gönüle yol vardır.

 Muhabbet sarmalasın hepimizi, kanatlarımızı kırsa da yaşadıklarımız, kırık kanatla da uçulacağını hissettirsin Cemal Sahibi.
Kayıp düşmüşsek bile, "Seven", "Sevdiren Sahibimiz"  varken, sırtımız gelir mi yere!            
Öyleyse keder, tasa niye !
Dünya bir oyun ve eğlenceden ibaretse de kaybeder görünürken kazanılan bir başka oyun var mı yeryüzünde!

HANDAN GÜLER

10 yorum:

Adsız dedi ki...

Eline sağlık çok etkileyici.

dr.feyzullah

Unknown dedi ki...

oooo feyzullah bey sizi ne güzel:=)

Elif Kararlı dedi ki...

Zamanlama açısında süper bi seçim oldu bu yazı benim için.Kalemine sağlık çok güzel ve etkili oldu okumam..Saygılar.

mit dedi ki...

Amin. Allah bu bilinci her daim taşımamızı ve unutmamamızı nasip etsin. Ellerine sağlık.

cem dedi ki...

ne zor her şeyi metanetle karşılamak... keşke olsa, keşke yapabilse insan, keşke mutlu olabilse böylece...

Unknown dedi ki...

pabuçum kalbimiz bir zamanlamamız bunun için tutuyor

Unknown dedi ki...

mitçim ben de amin diyeyim
bu arada az önce aşkıma geldim istanbuldayım ama yine gri...günlerdir güneşliymiş ama ben gelince sisten peçesini çekti yüzüne:((

Unknown dedi ki...

gereksiz adamcım keşke dememeyi becerebilsek uçakta gelirken onu düşündüm küçücük bir zerreyiz biz alemde yukarıdan bakınca görülemeyen ama kendimizi bazen öyle önemsiyoruz ki tüm dünynın yükünü yükleniyoruz oysa biz olmasak da çözülüyor sorunlar akıyor hayat örnek mi öleni 40 gün sonra unutuyoruz hiç kimse ve hiçbirşeyin vazgeçilmezz olmadığını anlıyoruz küçük dünyamızdan büyük kapılar açıp bakileşecek eylemler yapabilmeek dileğiyle
bu arada sadece dervişler keşke demezmiş bir gün eğer bunu başarırsak dervişiz demektir:)) keşke başarabilsek:)))))

Birgül dedi ki...

Üstad ne güzel söylemiş Denizde ne varsa kıyıya o vurur tebrikler Handan hanım

Unknown dedi ki...

öyle baharcım küp içindekini sızdırıyor

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin