21 Haziran 2011 Salı

KALBİN KURGUDA YAKALADIĞI ZİRVE: KURGAN


          Yolculuklar hayatımızın en vazgeçilmez süreğidir. Bu aleme gelişimizden önce başlayan ve gidişimizle de devam edecek bir seyahatin yolcularıyız hepimiz.
          “Dünya” dediğimiz “büyük”lüğünü içinde barındıran kavramın bu gün için bilinen kainat haritasında bir nokta kadar küçük olduğunu öğrenince bizimle beraber akan hayatların, başka yolculukların olduğunu da fark ediyor, aslında bu muazzam yapıda pek de mühim bir yer tutmadığımızı anlıyoruz. Bir taraftan da yaratılan hiçbir şeyin gereksiz olmadığını hatırlayıp bilinen varlıklardan en donanımlısı olan insan soyumuzun yolculuğuna odaklanıyoruz.
          Bir bilinmez olan insanın kalbinde taşıdığı, kafasında kurduğu alemlerin büyüklüğü ile karşılaşıp yaratılmışların en şereflisi olduğumuzu anımsıyoruz. İç içe geçen yolculuklarda karşılaştıklarımıza kafa yoruyoruz. Her şeyin emrine sunulduğu insanın bir türlü mutlu olamayışı karşısında kalbimizi tatmin edememenin boynu büküklüğü ile yola devam ediyoruz. Ve yıllar/yollar her şey akıyor, yaşam yeni bir forma dönüşüyor ama yolcu olma hali devamlılığını koruyor. Çünkü “hayat”larımızın üst başlığıdır yolculuk.

16 Haziran 2011 Perşembe

BABAMA MEKTUP ...Ne güzel bir mektuptur...

Sevgili babacığım,


Belki hatırlamazsın ama bugün sen öleli tam iki yıl oluyor. Ne yazık ki bu süre içinde ben daha iyi ve akıllı olamadım; bu fırsatı da kullanamadım. Oysa yıllar önce, bazı zamanlar, sen olmasaydın bir çok şey yapabileceğimi düşünürdüm. Şimdi artık suçun kendimde olduğunu görmek zorundayım.


Sana bazı şeyleri anlatamadım. Bir iki yıl daha yaşasaydın ya da dünyaya dönseydin – kısa bir süre için- her şey başka türlü olurdu sanki. Çaresizlik yüzünden bir çok şeyin anlamı kayboluyor. Sen olmadıktan sonra sana yazılan mektup ne işe yarar? Fakat ben artık bir meslek adamı oldum babacığım. Yakın çevremde seninle ilgili bir hatıramı anlattığım zaman, “Ne güzel” diyorlar, “Bunu bir yerde kullansana.” Onun için, çok özür dilerim babacığım, seni de bir yerde, mesela bu mektupta kullanmak zorundayım. Geçen zaman ancak böyle değerleniyormuş; insanın geçmiş yaşantısı ancak böylece anlam kazanıyormuş. Ben, seninle ilgili olayları anlatırken aslında senin nasıl bir insan olduğunu belli etmemeye çalışıyorum; aklımca asıl babamı kendime saklıyorum. Sonra da seni anlamadıkları zaman onlara kızıyorum. Bana kızınca –bu çok sık olurdu- “Senin aynadan gördüğünü ben ‘dıvardan’ görürüm,” derdin. Annemle birlikte ‘dıvar’ sözünle alay ederdik. Ben de şimdi küçüklerime karşı –artık benden küçük olanlar da var babacığım- bu cümleni kullanıyorum, gülüyorlar

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin