İşitin ey yarenler aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan kişi misali taşa benzer
Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer
Aşkı var gönlü yanar yumuşanır muma döner
Taş gönüller kararmış sarp kah kışa benzer
bahar gelsin'in objektifinden etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bahar gelsin'in objektifinden etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AŞK BAŞKA BİR ŞEY...İçine düşünülen, içinden düşülen, bir martının kanadından süzülen, dalgaların üzerinde danseden, nefessiz bırakan, nefes aldıran, sevinçten zıpladığın yerden uçurumun kenarına salan bir şey...Aşk bambaşka bir şey...
AŞK BAŞKA BİR ŞEY...Renklerin birbirine geçişi kadar naif, karanlığı ısıtacak kadar yakıcı...Karmakarışık, sarmaşık gibi bir şey...Katışıksız, yatışmasız, tartışmasız bir şey...
Tepetaklak olup bir akşama düşmek, gönülden geçeni süzmek, onu görünce elinden tutup kalbinin ateşe yürümek demek AŞK...Bile bile, yana yakıla gelmek onun gönül kapısına...Beklemek önünde zevk verici ıstırapla...Açılırsa bir gün kapı, ne ala...Açılmazsa...Külünü havalandırır rüzgar nasılsa...Bir parçan değer bağrına ve yeter ateşi tutuşturmaya, artık sen olmasan da... Çünkü AŞK BAŞKA BİR ŞEY...HERŞEYE RAĞMEN DEĞER YANMAYA...
Vakit tamam seni terkediyorum
Bu incecik bir veda havasıdır
Parmak uçlarına değen sıcaklık
İncinen bir hayatın yarasıdır
Kalacak tüm izlerin hayatımda
Gözümden bir damla yaş aktığında
Bir yer bulabilsem seni hatırlatmayan
Kan tarlası gelincik şafağında
Ölümse korktun savaşsa hep kaçtın
Vur kendini korkularda hadi al
Sen bir suydun sen bir ilaçtın
Hoşçakal canımın içi hoşçakal
Hoşçakal gözümün nuru hoşçakal.
Kimisi rengarenk bir beraberliğin içinde kalmayı yeğler yalnızlıktansa.
Kimisi tozun toprağın arasında bembeyaz kalmayı başarır, temiz arkadaşlarla girince kolkola.
Bazen zıt renkler gelse bile yanyana öyle güzel sonuçlar çıkar ki ortaya, hele de yaydıkları güzel kokularla taşıyorlarsa insanı bahara.
Bir de kafadarlar vardır, girerler kolkola dalıverirler bir topluluğa, ama onları umursamadan kendi renkleriyle bastırma telaşındadırlar sığmazlar kalıplara.
Canlı sarılar vardır bir de yaşamın griliğini parçalar ve hayat güzeldir dedirtir insana.
Toprak aynı toprak, gök aynı gök, yağmur aynı Rahmet'tir ama kimi yerde ot bitmez kimine yeşil yetmez renkleri sunar etrafa kimi boy atar önce sonra renk verir doğaya.
Ama en güzeli farklı renklere bürünüp, başka ana dillere sahip olsak da Anadolu'nun dualarla, omuz omuza dökülen kanlarla mayalanmış toprağında asırlardır süren beraberlikte huzuru yakalamada.
Öyleyse ; "Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal
Olsun artık dökülen kanlarımız hepsi helal
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet
HAKKIDIR HAKK'A TAPAN MİLLETİMİN İSTİKLAL"
Sonra düşerdi ışıltılı karanlığın içine: Yüzlerinde peçe beklerken heyecanla harfler bir köşede, bembeyaz sayfaların karşısında dizginleyemezdi şehvetini, kalemi de alınca eline.
Kelimelerinin içine girebilme, yokluktan varlığa geçebilme telaşındaydı heceler.
Yelkovan, kırıp dizini otururdu önünde. Akrebin başı yerde…Saniyeler el ele, kaynayan yüreğin lavları akarken sıcak ve derinden, kaçışırdı saliseler önünden.
Kalbinin sarkacı, rüyayla yakazanın arasında gidip gelirken çekiştirmeye başlardı vücut libası, ağrılı iğnelerle acıtırken.
Karanlığın beşiğinde tatlı, küçük bir ölüme çağırırdı gözkapakları. Direnişi, yağmurun toprağın teninde bıraktığı o koku ile tazelenen sabaha kadar sürer, sonra da kağıdın üzerine düşürdüğü duygularını demlenmeye, başını yastığın sıcağına bırakırdı.
Boyanın kitre ile dansı gibi müphem, yeni bir günde, insanlardan bir insan olma gayesiyle karışacağı hayata, gülümserdi gözleri uyandığında. Bazen dayanılmaz olunca ağrıları şikayet ederdi dili. Kalbi diline çıkışıp Sahibi’ne saygısızlık ettiğini hatırlatınca af dilerdi kelimeleri. Dua niyetine birkaç ağrı kesici atar, aroması etrafa yayılan enfes bir kahveyi, sigarasıyla yudumlardı.
Ve yine başlardı öykücü yazmaya, yatışmayan bir heyecanla, her gün yeniden…Kalbinden damıttığı kelimeler, öyküleriyle yol bulup saplanıverirlerdi, adını, ruhunu, sevdasını bilmediği birilerinin en acıyan yerlerine. Kimi zaman yara, kimi zaman merhem niyetine.
Bazen bir meteor yağmuru başlar, karşı koyamazsın gelene
karanlık bir koridora girersin ümidini yitirircesine
yer gök renklerin en renksizine bürünür
güneş batar içinde
kuru yapraklar faniliği, herşeyin geçip gittiğini hatırlattığında
düşer başın yana
ağacın dallarına sığınmış ürkek bir kedi edasıyla bakarsın hayata
tepetaklak olursun hani dost bildiklerinden yaralar aldıkça
içinin yangınları sarar her yanı
kız kulesi gibi yalnızsındır denizler ortasında ama
ruhu ruhuna sarılmıştır içinde, ağaçlar gibi yükselir dualarla göğe
renkli bir gemide renkli bir hayata açılmak istersin bazen, kaçıp gitmek uzaklara
geriye bakarsın biran sevdiklerin, yaşamın geçer gözünden hızla
sen dalıp gitmişken anılara bir de bakmışsın gitmiş gemi, sen kalmışsın orda
ağlarsın olduğun yerde, taş kesilmişcesine, zehri akıtırsın gözyaşlarının içinde, farketmezsin bile.
sonra küçük bir serçenin mücaadelesini izler, ortak olursun yerde bulduğu mısır tanesinin sevincine, yürüdüğün yağmurlar altında...
sonra sevimli bir gülümseme çıkar karşına, çizgiden de olsa yakalar seni meteor yağmurunun bittiği rahmet anında, yaşaman için bağlar hayata. HAYAT GÜZELDİR ASLINDA GÜZEL BAKANA.
içimin derinlerine sisli bir hava çöküverince koyuldum yola.
az gittim uz gittim dere tepe düz gittim, uludağlar aştım, yeşile saldım hayalerimi...
karla karışık yağıyordu dünya dertleri...
kalbimin surlarını aşamıyordu yeniçeriler...
ona geldim yine, iyi etsin beni diye...
ışık olsun diye, tepetaklak olan dünyama...
hayat yetişemediğim bir hızla akmakta...
ama sen de benden farksızdın bu defa...renkler bile saklanmıştı bulutların ardına...
yorgun ama vakur minarelerin de olmasa...
gökyaşlarının ardına saklanan güzelliğin hayatta bazen renklerin de saklanabileceğini hatırlatmakta...
kainatta herşey dairevi bir hareketle bağlıyken birbirine ben de ağladım seninle birlikte, dönüp durduğum dairede...
ağaçlar bile hüzünlü elbiseleriyle selamlarken beni istanbul şehrinde, yapraklar arasından gözüken mavilik," bu da geçer ya hu "demekte...gidiyorum şimdi, seninle yeniden buluşacağım güneşli günlere özlemle ...