İşitin ey yarenler aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan kişi misali taşa benzer
Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer
Aşkı var gönlü yanar yumuşanır muma döner
Taş gönüller kararmış sarp kah kışa benzer
HADİ YİNE İYİSİNİZ ARZIN KALBİ İSTANBUL'UN SAKİNLERİ:))))
Sadık Yalsızuçanlar 7 Ekim Çarşamba günü saat: 20:00'de Pendik Belediyesi Mehmet Akif Ersoy Sanat Merkezi'nde "Anadolu Mayası" söyleşi programına başlıyor. Yalsızuçanlar her ayın ikinci ve dördüncü çarşambası Pendik'te sevenleri ile buluşacak. Programın tanıtım metni aşağıdadır:
‘Gönül deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur’
Türk edebiyatın saygın ve etkili kalemlerinden Sadık Yalsızuçanlar, Anadolu Mayası ile nicedir hasretini çektiğimiz lakin ulaşamadığımız türden bir bilgelik şölenine davet ediyor bizleri…
Anadolu’nun ruhunu oluşturan kültürel ve estetik unsurlar, kişiler, eserler etrafında her ay bir kültürel-tarihsel gezintiye çıkacaksınız. Sadık Yalsızuçanlar’ın dilinden bu kadim toprakların büyük hikayesini kuran, Anadolu mayasını mayalayan kişilerin, eserlerin hikayelerini dinleyeceksiniz.
Tarih: 07 / 28 Ekim 2009 Yer: Pendik Mehmet Akif Ersoy Sanat Merkezi Saat: 20:00
HADİ BİR DE GÜZEL BİR PARÇA GELSİN: ERKAN OĞUR'DAN KEMAN EŞLİĞİNDE BÜLBÜLÜM ALTIN KAFESE KOYMUŞLAR...
Bu gün biraz gerilere gidiyoruz, liseden can dostum Müberra'nın doğum günü bu gün.Bir de o yıllarda popüler olan standupçı Cem Özer'in de doğum günü bu tarih olmalı. Ne uzun telefon görüşmeleri yapardık Müberra'yla okuldan yeni geldiğimiz saatlerde başlardı bu ,siz akşama kadar birlikte değil miydiniz, ne buluyorsunuz bu kadar konuşçak diye söylenirdi büyüklerimiz, aldırış etmez konuşur, gülüşürdük. Üniversite yıllarında farklı şehirlere savurunca kader uzun uzun yazışmaya başladık bu sefer, hala en kıymetlilerim arasındadır elle yazılmış mektupları. Artık mail var, mertlik bozuldu.O posta kutusuna bakma heyecanı parmaklarımızın ucunda saniyelik bir merak olarak kaldı bu gün elimizde. Bu da güzel ama sevdiğin birinden mektup beklemek, beklerken içindeki sevgiyi büyütmek de çok güzeldi.
Benim güzel arkadaşım doğum günün kutlu olsun. Nice yıllarda dostluğumuz baki kalsın. İyi ki vardın, iyi ki varsın. Sana Arkadaş parçasını hediye ediyorum bu gün. Severiz bu parçayı biz.(Amma radyocuyduk, istek parçalrımıza yetişemezdi dj'ler:)))
Bir de o yıllarda çok okuduğumuz bir şairden Ümit Yaşar Oğuzcan'dan bir şiir var bugün,senin için:
BİR DOST İÇİN SONE
Maruzatım odur ki;en iyi bir dostsun Dağların doruğunda bir çiçek kadar iyi Sen karanlıkta yüzümüzü ağartan ışık Resimlerin duvarlarda şakır kuşlar gibi
Sen O'sun her zaman yalansız olan sevgisi Saksıları sulayan,vazolara can katan O en koyu,en çaresiz gecelerde bile Yeri,göğü bir merhabasıyla aydınlatan
Sen O'sun sevince boğan bütün kederleri Solan,kuruyan,bir çiçek gibi ağlayansın Ve esen dost bir imbatsın akşamüzerleri
Kalan bir gün gibi yazdan,öyle Haziransın Yalan değil,biz ne arayıp sende bulduksa Mutluyuz,dostça gönül tahtına kurulduksa.
Biz seninle hiç yürümedik elele. Bakmadık güneşe, bulutlara, yeşile farklı bir gözle. Kırlara gitmedik, sınırsızca koşabileceğimiz. Papatya falı için koparmadık çiçekleri. Adımızın baş harflerini kazıyıp kalp içine aldığımız bir ağacımız yoktu hiçbir şehirde. Boğazı seyretmedik, kaybolmadık dalgaların huzurlu serinliğinde, el sallamadık geçen gemilerde uzaklara gidenlere. Uludağ’a gidip kayak yapmadık hafta sonu tatillerinde. Teleferikle çıkmadık yükseklere, şehri seyretmek için İzmir’de. Zeytinin yağlısını yemedik Muğla’da, Edremit’te. Denizin mavi sonsuzluğuna bırakmadık kendimizi Marmaris’te, Bodrum’da, Antalya’da. Kumsalda mehtabı seyretmedik gecenin ılık rüzgarıyla. Yalnızlığın koynunda yattık sabahlara kadar, kitapları yastık, ders notlarını yorgan bildik. Uykusuz gözlerle dolaştık ortalarda, sınavlara girdik çıktık bolca. Gülleri koklayıp kurutmadık sayfalar arasında. Şiirler okumadık gözgöze. Soru çözdük, sorun çözdük, bir aşkı çözemedik biz seninle. Yüreğin çığlık atarken gözlerime, sessizdin yine, akarken ince bir sızıyla gönülden gönüle, kapadık algılarımızı gerçeğe önce. Sen benim saçlarımı okşamadın hiç, kokusunu duymadın. Papatyalardan taç yapıp takmadın baharda, solup gitti papatyalar ayaklar altında. Ama sonbaharda bile bahar neşesini taşıdık yüreğimizde . Karların erimesiyle kabaran nehirler gibiydik zaman içinde. Ben senin üstünü örtmedim hiç ince bir battaniye ile kitabın elinde uyuyup kalmışken kanepede. Kravatını düzeltmedim kapıdan çıkarken “Kendine dikkat et.” deyip emanet etmedim Sahib’ imize. Sarılmadım boynuna her sabah yeni bir özlemle, kapıyı kapatmadım ardından yüreğime verdiğin söze güvenle. Biz seninle hiçbir şey yaşamadık aslında. Ama biz seninle ne çok şey paylaştık bir bakıma: Oturur sohbet ederdik saatlerce, usanmadan, sıkılmadan gündüzlerde. Bizi teğet geçer, kurtarırdık dünyayı bir kalemde, ezberlenmiş repliklerle. Çayımızı yudumlardık sonra, sıcak, muhabbetle demli, tomurcuk kokulu. Akşamlarda buluşurduk hayali, şiirin sıcağında ısınırdık bir hayli. Rüyalarda gezinirdik saatler ilerledikçe gecede, anlatırdık sabah olduğunda neşeyle. Biz seninle ne çok şey paylaştık aslında. Biz seninle hiç yürümedik el ele sokaklarda, buluşmadık kuytularda. Ama yürüdük zaman içinde şehirlerden şehirlere. Durmadık, duramadık durmamız gereken yerde. Biz seninle hiç yürümedik el ele, gökyaşları yağarken üzerimize . Bakamadık göz göze, söyleyemedik ekleyerek sözü söze. Yaşama karşı söyleyemediklerimizi yükleyince sahte kelimelere kalpler daha fazla dayanamadı bu yüke ama göstermedik gözyaşlarımızı birbirimize. Biz seninle hiçbir şey yaşamadık aslında. Ama kulak verince yüreğin sesine, duyunca aşkın tik taklarını, sırt sırta verip adımlarımızı uzaklaştık bir çırpıda. Gerçekler acı gelmişti anladığımızda, sebep oldu korkup kaçmamıza. Duyulmaz olur derler kalbin çığlıkları kilometreler zamanla girince kolkola. Gözden uzak olan gönülden de uzak olur demişler ya, elveda. Biz seninle ne çok şey paylaştık aslında. Sadece aşkın dalgalı denizinden sevginin güvenli sahiline çıkamadık usulca, boğulduk serin sularda. Biz seninle hiçbir şey yaşamadık aslında. Sen var mıydın ya da ben neredeydim zamanın kollarında. Elveda…”
Bu gün 1 Ekim 2009 Yeni bir ay başlıyor...Eylül zor geçti, ülkede, şehirde, özelde... Dileğim yeni ayın güzelliklerle gelmesi... Şair gibi diyelim biz de:
"Bismillah der başlarım bu şiire bu şiir götürür beni götüreceği yere evvela selamlarım görüneni, görünmeyeni bilineni, bilinmeyeni "
Mevlana'ya sormuşlar "Aşk nedir?" diye, "BEN OL DA BİL"diye cevaplamış soruyu. Bu resmi görünce aşk bir güneşe benzer şiiri geldi aklıma, daha önce yayınlamıştım.Bu nedenle bir başka şiir var bugün:
Seni Saklayacağım
Seni saklayacağım inan Yazdıklarımda, çizdiklerimde, Şarkılarımda, sözlerimde
Sen kalacaksın kimse bilmeyecek Ve kimseler görmeyecek seni, Yaşayacaksın gözlerimde
Sen göreceksin, duyacaksın Parıldayan bir sevi sıcaklığı Uyuyacak, uyanacaksın
Bakacaksın, benzemiyor Gelen günler geçenlere, Dalacaksın
Bir seviyi anlamak Bir yaşam harcamaktır, Harcayacaksın
Seni yaşayacağım, anlatılmaz, Yaşayacağım gözlerimde; Gözlerimde saklayacağım Bir gün, tam anlatmaya Bakacaksın, Gözlerimi kapayacağım Anlayacaksın
ÖZDEMİR ASAF
****Şiir ve resim için dertsiz çobana teşekkürlerimle...